İnsan, duygularıyla var olur.
Duygusuz insanın olmayacağı düşünülmesi, yapılacak en büyük hatalardandır. Bu duyguların dışavurumculuğu, her insanda farklılık gösterir: sevinci, hüznü, hasreti, aşkı, isyanı...
Bu duyguların ifade ve dile getiriliş şekli, insandan insana değişir. Bazıları duygularını çok açık şekilde dile getirirken, bazıları da kendi içinde, sessiz sedasız yaşar — en güçlü, en derin hâliyle.

Duygularını açık şekilde dile getirenlerin derdine ortak olamasak bile, derdinden haberdar oluruz. Ya dile getiremeyenlerinki?
İşte sıkıntı burada: derdini anlatmayan, dermansız kalır.

Derdini, sıkıntısını kendi içinde yaşayanların yaşama şeklinin dışavurum biçimi, çok yaygın olan bir müzik dinleme şeklidir — hem de derdine uygun olan müzik tarzıyla.
Genellikle de arabesk... Bu müzik tarzıyla derdine, sıkıntısına bırakın çare bulmayı, onları ikiye katlamaktadır.

Böylelikle, sıkıntılarını en güçlü, en derin hâliyle şarkılarda tam manasıyla ifade ederler. Çünkü şarkılar; söylenmeyenlerin, gözyaşlarının, isyankârların ve kahkahaların söze gelmiş, melodili hâlidir.
Dolayısıyla şarkılar bizi söyler; bizi anlatır. Çünkü biz, çoğu zaman — yeri gelir ki — kendimizi anlatamayız, söyleyemeyiz.

Şarkılar bizi söyler.
Derdini anlatmayan, dermansız kalır.

İşte onun içindir ki sessizlerin çığlığı olmuştur şarkılar.
Sözleri yazan, melodiyi çalan ve şarkıyı söyleyen; en son sesiyle dinletir insana. Bilsin ki: “Benim derdim var.”
Sözlerde, melodilerde ve söyleyenlerde var ki dertleri; bunları yazmış, melodiye dökmüş ve derdiyle söylemiştir.

Bir insanı en iyi anlatan şey, yaşadıkları kadar dinledikleridir; hareketleri ve anlattıklarıdır.
Birini tanımak isterseniz, en sevdiği şarkıyı sorun. Size hayat hikâyesini anlatmasa da, kalbini açar. Çünkü şarkılar, insanın içindeki o görünmeyen duyguların haritasını çizer.

Yüzündeki çizgileri, gözündeki sönüklüğü, kalbindeki kırıklığı, içindeki sızıyı o şarkıda bulmuştur. Ona dört elle sarılmıştır. Kendisine dert ortağı yapmıştır — kardeşten öte.

Örneğin, aşkı düşünelim... Aşkı anlatmak için ciltler dolusu romanlar, hikâyeler, şiirler yazılmış, resimler yapılmış ve nice çılgınlıklar yapılmıştır.
Ama bunlardaki anlatım, şarkıdaki bir mısra kadar etkili olamamıştır. O romanların, hikâyelerin, şiirlerin, resimlerin, çılgınlıkların tümünden daha çok şey söylemiştir:

“Ben seni sevduğumi dünyalara bildirdum,
Yine de vazgeçmedun, ele yar oldun.”
Kazım Koyuncu

İnsanın kırgınlığını, terk edilişini başka nasıl bu kadar sade ve içli anlatabilir ki?

Ya da bir annenin duası, bir evladın içten haykırışı…
Onu da bir şarkı dile getirir:

“Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,
Denizde gemisiz, Mecnun’a çöllerde…”
Müslüm Gürses – Hangimiz Sevmedik

İsyan da vardır şarkıda, kabulleniş de… Gökyüzüne bakıp dertleşen birinin dualarına ortak olur:

“N’olur Allah’ım, bu sabah ölsem…”
Bergen

Bazense insan yolda kalır — hem mecazen hem gerçekten. Şarkılar, onun yalnızlığını sarar:

“Gitti de gitti, bir daha dönmedi,
Ardında yaslar bıraktı.”
Cem Karaca – Resimdeki Gözyaşları

Şarkılar bizi söyler, çünkü onlar bizleri — yani insanı — anlatır.

Bir sandıkta kalanlar, yastık altı hatıraları, yazılmış günlükler gibi…
Bir mektubun içine sıkışmış suskunluk gibi…

Her şarkı, başka bir insanın aynasıdır.
Bir aynada başka bir insanın gizli yüzüdür, şarkısıdır.
Ve insan, bazen bir şarkıyla kendine bakar aynanın karşısında.
Bakar ki, o şarkı beni anlatırken, ben bana ben olabiliyor muyum

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.