Efendim, bir dünya telaşıdır hepimizin başında olan, şiirler biraz olsun uzaklaştırır bizi bu âlemden ve şairler alır götürür, kendi duygu, düşünce ve ruh âlemlerine.

Herkes kendinden bir şey bulur mutlaka, ya bir cümle,'ya bir kelime, ya da bütünüyle örtüşür okuyucu ile şairin hikayesi, " şiir bir mısraı için okunur " der Dücane Cündioğlu.

" burası dünya, burada işler hep yarım kalır " denilmiş yaşayıp görenler tarafından,

Kahrı çekilmez dünya ve dünyayı çirkinleştirenlerden uzakta bir hayat mümkün mü, mümkündür elbette kendi yaşam alanını oturduğumuzda ... vesselâm

....

Çocukluğum

Çocukluğum, çocukluğum...

Uzakta kalan bahçeler

O sabahlar, o geceler,

Gelmez günler çocukluğum.

Çocukluğum, çocukluğum...

Gözümde tüten memleket.

Artık bana sonsuz hasret,

Sonsuz keder çocukluğum.

Çocukluğum, çocukluğum...

Habersiz ölen kardeşim,

Mezarı bilinmez eşim,

Her bir şeyim çocukluğum.

Çocukluğum, çocukluğum...

Bir çekmecede unutulmuş,

Senelerle rengi solmuş,

Bir tek resim çocukluğum

(Ziya Osman saba )

Kekeme

ah, ölmek mi, öğrenmek mi,

ebediyen susarak, konuşmayı seninle;

otların, rüzgarların,

taşların ve yağmurların her telde,

her makamda falsosuz,

gürül gürül konuştukları dili? ...

susmak... susarak unutturmak

boşboğaz sözcüklere,

kekeme mabeyncilere,

gündelik ayinlerin,

aklın öğrettiklerini.

ve şeylere geri vermek,

şeylere... aynalara, yüzlere

bütün bildiklerimizi.

(Cahlt Koytak )

Şaşırdım Kaldım işte

Sözde senden kaçıyorum

Dolu dizgin atlarla

Bazen sessiz sevdasın

İpekten kanatlarla

Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla

Karşıma çıkıyorsun

En serin imbatlarda

Adını yazıyorum

Bulduğun fırsatlarla

Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla

Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla

Sözde senden kaçıyorum

Dolu dizgin atlarla

Ne olur bir gün beni

Kapından olsun dinle

Öldür bendeki beni

Sonra dirilt kendinle

Çarpsam kara sevdayı

En azından yüzbinle

Nasıl bağlandığımı

Anlarsın kemendinle

Kaç defa çıkıp gittim

Buralardan yeminle

Ama her defasında

Geri döndüm seninle

Hangi düğüm çözülür

Nazla, sitemle, kinle

Ne olur bir gün beni

Kapından olsun dinle

Şaşırdım kaldım işte

Bilmem ki nemsin

Bazen kız kardeşimsin

Bazen öp öz annemsin

Sultanımsın susunca

Konuşunca kölemsin

Eksilmeyen çilemsin

Orada ufuk çizgim

Burda yanım yöremsin

Beni ruh gibi saran

Sonsuzluk dairemsin

Çaresizim çaremsin

Şaşırdım kaldım işte

Bilmem ki nemsin

(Yavuz Bülent Bakiler )

Kış Yorumu

Karanlık kış günü akşam üstü

Bırak kendini sokaklara,

Git bakalım gittigin kadar!

Freni bozuk kamyonlar gibi

Sevda mı, umut mu, arkadaş mı,

Anılar mı? Nerde...

Ölüm mü? Doğduğun günden beri

Ardından gezer caddelerde

Karanlık kış günü akşam üstü

Bir gülüş mü? Sıcak,

Dükkanların ışığı mı? Tramvaylar mı?

Geçen kıvılcımlar saçarak.

Bütün trenleri kaçırdın

Acıklı bir roman gibisin şimdi

İşte milyon insanda, milyon yürek

Senin için çarpar mı biri?

Karanlık kış günü akşam üstü

Dost diye sokaklarda kendini ara,

Sevdalı, kimsesiz sarhoşlar gibi

Sarıl gizlice ağaçlara.

(Cahit Kulebi)

Olvido

Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Gün saltanatıyla gitti mi bir defa

Yalnızlığımızla doldurup her yeri

Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,

Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan

Lavanta çiçeği kokan kederleri;

Hoyrattır bu akşamüstüler daima.

Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar

Unutuşun o tunç kapısını zorlar

Ve ruh, atılan oklarla delik deşik;

İşte, doğduğun eski evdesin birden

Yolunu gözlüyor lamba ve merdiven,

Susmuş ninnilerle gıcırdıyor beşik

Ve cümle yitikler, mağlûplar, mahzunlar...

Söylenmemiş aşkın güzelliğiyledir

Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir;

İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı

Hatırlar bir gün bir camı açtığını,

Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,

Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı...

Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledir.

Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla

Halay çeken kızlar misali kolkola.

Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,

İhtiyaç ağaçlı, kuytu bahçelerden

Ayışığı gibi sürüklenip giden;

Geceye bırakıp yorgun erkekleri

Salınan etekler fısıltıyla, nazla.

Ebedi âşığın dönüşünü bekler

Yalan yeminlerin tanığı çiçekler

Artık olmayacak baharlar içinde.

Ey, ömrün en güzel türküsü aldanış!

Aldan, geçmiş olsa bile ümitsiz kış;

Her garipsi ayak izi kar içinde

Dönmeyen âşığın serptiği çiçekler.

Ya sen! ey sen! Esen dallar arasından

Bir parıltı gibi görünüp kaybolan

Ne istersin benden akşam saatinde?

Bir gülüşü olsun görülmemiş kadın,

Nasıl ölümsüzsün aynasında aşkın;

Hatıraların bu uyanma vaktinde

Sensin hep, sen, esen dallar arasından.

Ey unutuş! kapat artık pencereni,

Çoktan derinliğine çekmiş deniz beni;

Çıkmaz artık sular altından o dünya.

Bir duman yükselir gibidir kederden

Macerası çoktan bitmiş o şeylerden.

Amansız gecenle yayıl dört yanıma

Ey unutuş! kurtar bu gamlardan beni.

(Ahmet muhip Dranas )

Mâra

bilmemek bilmekten iyidir

düşünmeden yaşayalım

mâra

günü ve saatleri ne yapacaksın

senelerin bile ehemmiyeti yoktur

seni ne tanıdığım günleri hatırlarım

ne seneleri

yalnız seni hatırlarım

ki benim gibi bir insansın

tanımamak tanımaktan iyidir

seni bir kere tanıdıktan sonra

yaşamak acısını da tanıdım

bu acıyı beraber tadalım

mâra

başım omuzunda iken sayıkladığıma bakma

beni istediğin yere götür

ikimiz de ne uykudayız

ne uyanık

(Ahmet Halet Çelebi)

Sığıntı Kuşu

akşam

hüznümün soluk aynası

vurdukça yüreğime kanım oynaşır

derinleşir acısı parmakuçlarımın

kırmızı bir ölümü görmüş gibi

kanarım.

yoruldum

değiştirmekten kanını yüreğimin

hergün yeniden başlayan

çığırtkan bir şarkıyı söylemekten

hergün

yeni bir şarkı bestelemekten

ben hüznün

ben gölgemin kiracısı

yeni bir ev değiştirmekten

hergün

gövdemle büyüyen hüznümle

kimselerden habersiz eskiyen yüreğimin

dinlemiyorlar

dinlemiyorlar şarkısını oy

sustukça çoğalıyor tekliğim

ah benim sıska yüreğim

ah benim kimselere söz geçiremez yüreğim

ah benim

neyim kaldı elimde

ah benim

üreyemiyorum kendime

böyle niye beni

biraz yankı biraz karıncayken

şimdi eski bir enosis düşlerim

kendimi koparıyorum kendimden

yetişemiyorum.

tekliğim

yorgun ve kanadı kırık kuştur

hüznün yapraklarında gölgelendiği

kim koparır dalından

ağzı açık bir gülü

kırmızı bir ölümü görmüş gibi

kanarım

yoruldum

değiştirmekten kanını yüreğimin

ne zaman bitecek

bu hüzün.

(Soyut, Ocak 1968)

(Arkadaş Zekai Özger )

Benim şiirim

Bakmayın çevremi kuşatanlara

Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben

Issız ovaların nehiriyim ben

İçimde işliyor derin bir yara

Aşkın öldürmeyen zehiriyim ben

Bakmayın çevremi kuşatanlara

Hüznün,yalnızlığın şairiyim ben

Kapattım kalbimin son kapısını

Dokunun;boşlukta bir taş gibiyim

Hafızası ölü nakkaş gibiyim

Çekiyorum mutsuzluğun yasını

Ayaklara mahkum bir baş gibiyim

Kapattım kalbimin son kapısını

Dokunun;boşlukta bir taş gibiyim

Ölümü yaşadım ölmeden önce

Bana sonsuzluğu beklemek düştü

Mazide benim de yüzüm gülmüştü

Uyandım,mutsuzluk geri dönünce

Ölümü yaşadım ölmeden önce

Bana sonsuzluğu beklemek düştü

Gelsene,nerdesin,ey sessiz ölüm

Adını yazsana dudaklarıma

Zaman kan süzüyor kulaklarıma

Hıçkırığa mahkum biçare gönlüm

Haydi takılıver ayaklarıma

Gelsene,nerdesin,ey sessiz ölüm

Adını yazsana dudaklarıma

Bulsam Kafdağı'nın eteklerini

Başımı çevirip gitsem mi bilmem

Ben ki yaranamam,şakaya gelmem

Kuruttum bengisu peteklerini

Karanlık dolu bir dünyada gülmem

Bulsam Kafdağı'nın eteklerini

Başımı çevirip gitsem mi bilmem

Umutlar sultanı anlayamadı

Sizler beni asla anlamazsınız

Biraz sevdasınız,biraz nazsınız

Kimse benim gibi ağlayamadı

Belki gülersiniz,inanmazsınız

Umutlar sultanı anlayamadı

Sizler beni asla anlamazsınız

(Nurullah Genç )

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.