Dünya küçük demişlerdi, nerdesin?

( İbrahim Tenekeci)

Ben Bir Erken Akşam

Ben mızrabı kırık bağlama,

ben bir erken akşam, bir telaşlı kasaba;

savurdum yüreğimi erken göçen kuşlara…

Ben geride kimsesi kendi kalmış.

Bir yalnız bulut terk edilmiş ufukta.

Islıkla türküler söyledim zifiri sokaklara…

Ben okyanuslarda yalnız bir taka.

Hep özlettim kendimi kıyılara,

hep özettim ünlemlere, hep özet sorulara…

Yaslanıp bir gülün kokusuna,

dağıttım ömrümü incinmiş notalara,

dağıttım gençliğimi terli ayrılıklara…

Ben mızrabı kırık bağlama,

ben bir erken akşam, bir telaşlı kasaba;

savurdum yüreğimi erken göçen kuşlara.

Daha bakıp durmaktayım göklerde kanatlara...

(Yılmaz Odabaşı)

İthaf

Seni kurtaramamıştım,

Sen kulak ver bana.

Bu yalınkat sözlerimi anlamaya çalış

Çünkü bir başkası utandırır beni.

İnan bana, söz sihirbazlığı yok bende.

Beni güçlendiren, ölüm demekti senin için

Bir çağa veda ile bir yeni çağın başlangıcını karıştırdın,

Ve nefretin ilhamı ile şiirsel güzelliği,

Kaba kuvvetle narin düzeni.

İşte sığ Polonya ırmaklarının vadisi. Apak sisin içine

Atılmış upuzun bir köprü. İşte yıkık bir kent.

Rüzgâr senin mezarına martı çığlıkları serpiyor

Ben konuşurken seninle.

Şiir nedir ki kurtarmazsa

Ulusları, insanları?

Resmi yalanların suç ortağıdır,

Az sonra gırtlakları kesilecek ayyaşların şarkısı,

Liseli kızlara eğlencelik

Güçlü şiire özlem duydum ya ne olduğunu bilmeden,

Yararlı amacını geç öğrendim ya.

Kurtuluşumu işte bunda buldum, yalnız bunda.

Darı ve haşhaş tohumları dökerlerdi mezarların üstüne

Kuş biçiminde gelen ölüleri beslemek için.

Bu kitabı buraya ben senin için koydum.

Sen eskiden yaşamıştın.

Bir daha bizi ziyaret etme diye.

Çeviri: Talât Sait HALMAN

(Czeslaw Milosz)

Yorgunluk

Kuşlar vardır, cana benzer havalarda:

Soğuksa kar, baharsa yaprak;

Bir başına büyür toprakta ömrümüz,

Güneşle yeşil elleriyle çıplak;

-Uslu ayaklarla başlamış yolculuk-

Yürünmez öyle, bazen durulur,

Ve iner erenler katına yorgunluk;

Kapanır sükun üzre kitaplar.

Nefeslerle sürüp giden yaşamamız

Bir su kenarına gelir durur;

Ekmekten, şaraptan öte nimetler vardır;

Yürünmez öyle hep, bazen susulur.

(Can Yüce)

Biz Kaybettik

biz kaybettik, aşk da kazanmadı hiçbir şey

çünkü sen aşksın ey aşk, nazlı bir çocuksun!

kırıyorsun göğün biricik kapısını,

söylemediğimiz tüm sözleri! çekip gidiyorsun

nice gülleri göremedik bugün

zincirlenmiş yüreğin sıkıntılarını yıkıp geçemedi nice caddeler!

yaşları bizi gafil avlayan nice kızlar

yürüyorlar göremediğimiz bir yöne… kişnemeye!

uyurken nice marşlar nazil oldu içimizi

süzülüp indi ince hilaller

dinlensin diye yastıkta. nice öpücükler çaldı kapımızı

evimizden uzaktayken bizler

kayalıklarda ekmeğimizi ararken, çalışırken

kayboldu uykumuzdan nice düşler!

nice kuşlar kanat çırptı camlarımızda

ertelenmiş bir günde, oynaşırken prangalarımızla

kaybettik durmadan, aşk da kazanmadı hiçbir şey

çünkü sen nazlı bir çocuksun ey aşk!

(Mahmud Derviş)

 FOTOĞRAF: ARAP KURT

Aşk Yorgunu

dalların kucağında sallanıyor

yorgun rüzgar uykusunda.

kan kırmızı bir çiçek bırakıyor elim..

güneşte kavrulup dağılmaya.

çok çiçek gördüm

açan ve sonra kuruyan;

mutluluk ve acı geçip gider..

koruyamaz onları insan.

saçtım ben de

yüreğimin kanını hayata;

pişman olur muyum bilmem

yorgunum, bildiğim bu yalnızca.

(Hermann Hesse)

Avcının Kanlı Gömleği

diyor ki, buhurunu yitirmiş

tütsüyü kim, niye…?

sentetik çiçekler konvoyu

masumiyet şarkıları söyleyerek yürüyor

bir morgun soğuk sessizliğiyle bakışıyoruz

şişmiş cesetlerin moraran görüntüsüyle

öyleyse niçin şarkı söylemeli hâlâ

ölüler kadar sağırken kalabalıklar da

diyor ki, avını gözlemekten yorgun

avcılar dolaşıyor ormanda

mümkün mü koyup başını uyumak

bir ağacın omzuna

bak bunlar cezayir menekşesi

güneşe bakmanın gözleri

bak bunlar yediveren gülleri

kendi külünden yeşermenin bedeli

de ki, buğday tarlasından geçip giden rüzgâr annesi

unutturmaz şarkı söylemenin güzelliğini

bıçak yemiş dalı hüznüyle söylenir

avcının kanlı gömleği

(Çiğdem Sezer)

Korkuyla umut arası

Bilinmeyene yürümek garipti

Hayat belki de

Bilinmeyene yürümekten ibaretti

Bir sonraki

Atılıp atılamayacağı

bilinmeyen bir adımın

Götürüp götüremeyeceği

bilinmeyen bir yolun

Sonundaki bilinmeyenlerden

oluşuyordu her şey

Ve hiçbir şeyi önceden bilmek

mümkün değildi

Aslında yürütülmekti

sonunu bilmeden yürümek

cesur atılmalıydı adımlar

korkuyla umut arasında

Güneş açar

ya da yağmur yağardı.

Deprem ne zaman nereyi yıkar

belli olmazdı

En iyisi hazırlıklı olmaktı her şeye

Umudu ve korkuyu elden bırakmadan...

Kimin ne zaman, nerede, ne kadar olacağı

belli olmadan.

Önemli olan

bir yerlerde olduğumuz sürece

oranın hakkını vermek

ve geride bir şeyler bırakmaktı.

Bir iş, bir eser ya da bir iyilik,

Belki de kıyamet

son iyilik yapıldıktan sonra kopacaktı.

(Uğur Arslan)

Sonbahar

ve...

her daldan bir turna kalkar

uçar gider yapraklar

yine geldi son bahar

ve

göğün yüzüne elveda yazar turnalar

bütün varlıklar aynı dili konuşur

kaçınılmaz olunca ayrılıklar...

(Arap Kurt)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.