“Sıfır.”
Bu kelimeyi duyduğumuzda çoğunluğun aklına “boş” kelimesi gelir. Çok azının aklına da belki bir rakam olarak algılanabilir.
Matematik derslerinde öğrendiğimiz bilgilerden biridir: “Sıfır, toplamada etkisiz elemandır.” Yani bir sayıya sıfır ekleseniz de sonuç değişmez. Elde olan elde kalır mantığı… Var olanı kaybetmek istemediğimizdendir belki. Ama başka yerlerde sıfır ortalığı allak bullak eder.
İşin ilginç tarafı şu ki; sıfır, günlük hayatın tam ortasında en etkili “etkisiz eleman”dır. Sebebi de sayı doğrusunda tam ortada olmasıdır belki. Hem matematiğin hissedilmez ve sessiz kahramanı, hem de yaşamın görünmez direği… Ta ki kendini hissettirince, işte o zaman “vay haline” deriz.
Matematiksel açıdan bakınca sıfır, bir rakam gibi görünse de çok daha fazlası olduğunu görürüz. Rakamdan sonra gelirse değer katar, önce gelirse değer azaltır. Örneğin 1 olur 10, 10 olur 100, 100 olur 1000… Onar onar seni büyütür.
1’in önüne geçtiğinde sayı ondalığa düşer: 0,1 ya da 0,01 ya da 0,0001… Onar onar seni azaltır. Yani sıfır, konumuna göre değer katmayı da, değer almayı da bilen nadir bir rakamdır. Ama her zaman büyütmez; bazen de küçültür. İşte o zaman da “Ben büyütmeyi de küçültmeyi de bilirim.” dercesine oyun oynar bizlerle. Açıkçası, bizi tehdit edercesine “Bana fazla yaklaşma.” diyor. Soldan yaklaşırsanız yakarım, sağdan yaklaşırsanız değer katarım demekte.
Modern dünyada değer vermekle vermemek arasında kaldığımız “sıfır”, teknolojik aletlerin yazılımında olmazsa olmazdır. Hesaplamalarda, bilgisayarların, algoritmaların temelinde hep bu “var gibi yok, yok gibi var” sıfır vardır. 0 ve 1 ikilisi olmasaydı; ne telefonlarımız olurdu, ne internet, ne de bu yazıyı okuduğunuz ekran.
İş sadece bilimle veya matematikle sınırlı değil. Günlük hayatta da sıfırın varlığı sürekli karşımıza çıkar. Her ne kadar boşluğu, yokluğu tanımlasa da aslında ilk önce başlangıcı, var olmayı tanımlar.
Gece saat tam 00:00 olduğunda yeni bir gün başlar; yani sıfır, her günün başlangıç noktasıdır. Arabaların kilometre sayaçları sıfırlandığında yeni bir yolculuğun heyecanı doğar. Bir yarışta “3, 2, 1, 0!” denildiğinde herkes start (başlama, çıkış) alır. O halde sıfır, çoğu zaman bitiş değil, başlangıçtır.
İşin bir de duygusal tarafı vardır. İnsan bazen “sıfırdan başlamak” ister. O an kaybetmiş gibi görünür ama aslında yeni bir sayfa açar hayatında. Sıfırın üzerinde yürüdüğünüzü düşündüğünüzde; iniş yapsanız da sonuç tepeye ulaşmak, çıkış yapsanız da sonuç yine tepeye ulaşmaktır. Dolayısıyla hayatın inişleri çıkışları içinde sıfır, yeniden doğuşun simgesi olur. “Sıfır hatayla” sınavı geçmek gurur verirken, “sıfır tolerans” prensibi adaletin garantisi olabilir.
Elbette her şeyin tatlı yüzü ve acı yüzü vardır. Sıfırın acı yüzü de vardır. Cebinizde sıfır lira olduğunda hayat size pek gülmez. Ama aynı sıfır, maaş bordrosunda rakamların sağında çoğaldıkça mutluluğu katlar. Demek ki sıfırın gücü, nerede durduğuna bağlıdır.
Özetle; matematikte “etkisiz eleman” diye öğrendiğimiz sıfır, aslında hayatın en etkili sembollerinden biridir. Bazen bir tek sıfır, birinin hayatına milyonlarca değer katar; bazen de küçücük bir sıfır, koskoca bir 1’i küçücük 0,1’e dönüştürür.
Belki de sıfırın bize anlattığı en büyük ders şudur: Her şeyin değeri, bulunduğu yerle ölçülür.