Yaşadığımız çağda gördük ki, insan değişmeyince dünya değişti. İnsanoğlu azgınlaştıkça, yer gök azgınlaştı.

Sürekli tüketmek, tahrip etmek, yakmak yıkmak üzere kurulmuş insanoğlu, yaşadığı dünyayı cehenneme çevirdi.

Şimdi yaptığı ise bu cehennemde biraz daha fazla yaşamak için mücadele etmekten başka bir şey değildir... vesselâm

"Unutma,

cehennemde yürüyoruz

çiçeklere bakarak."

(Kobayashi Issa)

Yukarıda bahsettiğim dünyada yaşayabilmek ve hayatın devamı için uzmanlar birçok tavsiyelerde bulunuyor, vedahi ruhsal tedavi yöntemlerini kaleme alıyorlar. Bu hafta Prof. Dr. Kemal Sayara kulak verelim istedim.

Psikolojik İlk Yardım

Deprem ve diğer doğal afetler sonrasında, yaşanan olay beyinde daha işlenmeye henüz başlamışken psikolojik güçlendirme sürecinin ilk aşaması olan Psikolojik İlk Yardım (PİY) devreye girmelidir. Psikolojik İlk Yardım, doğal veya doğal olmayan felaketler sonrası destekleyici olarak kullanılır. Amacı, genelde zannedilenin aksine, terapi vermek değildir ve sadece profesyoneller tarafından yapılmaz. Her birey yaşanan afet sonrası farklı şekillerde tepki gösterir. Psikolojik ilk yardımın en önemli amaçlarından biri kişinin doğal duygularını yaşamasına yardımcı olmaktır. Sağlıklı ilerlemenin sağlanabilmesi için üzülmek, öfke duymak gibi duyguların yaşanması gerekir. Kimi zaman kişiler yaşamaları gereken olumsuz duyguları farklı sebeplerden dolayı yaşayamıyor olabilirler.

Psikolojik ilk yardımın amaçlarından biri de kişiye kaybettiği kontrol hissini yeniden kazanması için yardımcı olmaktır. Burada izlenecek ana yol, "izle-dinle-bağla" prensibidir. Bu prensip sayesinde afetzedelere afet sonrası hayatlarının ilk aşamasında yardımcı olmak amaçlanır. Teker teker bakacak olursak: "İzle" ilkesinin amacı, olan olayı geniş açıdan anlamak (depremin yaratmış olabileceği sorunları anlamak) ve yoğun stres altında olan bireylerin ihtiyaçlarını ve fiziksel durumlarını fark edebilmektir. "Dinle" ilkesinin amacı gerekli durumlarda kişilerin izni dahilinde onlarla bağlantı kurup duygularına, yaşadıklarına, ihtiyaçlarına kulak vererek sakinleşmelerini sağlamaktır. "Bağla" ilkesinin amacı ise diğer iki ilkeyi kullanarak edindiği bilgilerle kişiyi gerekli desteğe bağlamaktır. Bu duruma, sosyal destek ve yakınlarla iletişimi sağlamak, soruları biliyorsak yanıtlamak, eğer bilmiyorsak doğru cevabı öğrendikten sonra yanıtlamak örnek olarak verilebilir.

Psikolojik müdahale ilkeleri

Psikolojik müdahale için dünyada yapılan araştırma bulguları, birincisi güvenlik duygusunu sağlamak, ikincisi sakinleştirmek, üçüncüsü hem kendi başına hem de toplum içinde yeterlilik hissi vermek, dördüncüsü bağ kurmayı kolaylaştırmak, beşincisi ümit aşılamak olmak üzere 5 ilkede özetleniyor. Güvenlik duygusunun temini deprem sonrası olabilecek travmanın akabinde stres tepkilerini azaltır. Aynı zamanda "dünya çok tehlikeli" inancını ve gelecek riskini abartılı düşünmeyi iyileştirir. Sakinleştirme, travmayla gelen endişeyi ve onunla gelen aşırı uyarılmayı, uyuşma ve duygusallığı önler. Kişinin düşünce, duygu ve davranışını düzenleyerek zaman içinde yeterlilik duygusunu kazanması, zor olaylarla başa çıkabileceğine dair inancını pekiştirir. Bağ kurma duygusal esenlik ve iyileşme için elzemdir. Bağ kurmak, travmatik yaşantıların paylaşılabilmesi, duygusal anlama ve kabulün artması, tepki ve yaşantıların normalleşmesiyle gerçekleşir.

Sosyal ve kültürel değerler, inanç ve algılar travmatik olayların bir kişiyi veya toplumu nasıl etkilediğini belirler. Bu faktörler, sadece etkiyi değil tepki verme biçimini de tayin eder. Olaylara atfedilen anlam, toplumsal ve tarihi bağlam ve toplumun yaşananlarla baş etme biçimi travmanın etki ve sonuçlarını belirler. Sözgelimi kuvvetli geleneksel ve dini inançların ve sosyal desteğin, travmaya karşı koruyucu olduğu gösterilmiştir. Aile ve toplum bağlarının kuvvetli olması ve zor zamanda gösterilen destek ve dayanışma da koruyucu etkenler arasındadır. Geçmişte, travma psikolojisinde, travmayla ilgili duygularını ifade etmek ve onun hakkında konuşmak özendiriliyordu. Daha yeni araştırmalar, bunu yapmayanların da yapanlar kadar sağlıklı olduğunu gösteriyor. Her bireyin başa çıkma tarzına saygı duymak gerekiyor.

Yaygın karşılaşılan duygusal tepkiler

Travmatik olaylara maruz kalanların verdiği en yaygın iki duygusal tepki korku ve endişedir. Keder, öfke, depresyon ve huzursuzluk da sıklıkla görülür. Kimi insanlar geleceğe dair ümitsiz ve boşlukta hissederler. Bir duygusal tepki de uyuşukluktur. İçe kapanma ve insanlardan uzaklaşma, özellikle kişinin önceki hayatından önemli bir sapma olmuşsa, dikkat edilmesi gereken belirtilerdir. Travmatik stres sonucu alkol ve madde kullanımında artışlar olabilir. İnsanlar endişelerini yatıştırmak için bu tür alışkanlıklara yönelebilir. Aileye karşı aşırı koruyucu tutumlar, kendini diğer insanlardan yalıtma, travmatik olayın hatırasını akla getiren yerlerden uzak durma durumları da yaygın olarak görülebilir. Travmatik stres tepkileri doğru düşünmemizi önler. Bu durumda karar vermekte ve bazı şeyleri belleğimizde tutmakta zorlanabiliriz. Flashback (geridönüş), mağduru özgün travmatik olay anına geri döndüren bir tepkidir. Kişi özgün olay sırasında duyduğu, hissettiği, kokladığı aynı duyumları hisseder Genellikle 30 saniye veya daha az sürer ve süreğenleşmesi durumunda mutlaka psikiyatri takibi gerekir.

İnsanların travmatik strese verdikleri tepki değişkenlik gösterir, her insanın farklı bir psikososyal hikayesi ve mizacı var. Zorlukla baş etme yeteneğimizi etkileyebilecek sayısız değişkenden söz edilebilir. Beklenmeyen felaketler, uzun süren ve fazla yıkıma yol açan felaketler, ölüm sayısının ve bilhassa çocuk ölümlerinin çok olduğu durumlar, felaket sonrası çevrenin düzeltilemediği durumlar, yardım operasyonlarının hızı ve etkinliği, resmi makamların iletişim yeteneği ve nihayet medyanın felaketi ele alma biçimi stres düzeyini etkiler. Birey düzeyinde ise etrafımızdaki insanların tepkileri, afete hazırlanmışlık derecesi, yakın zamanda yaşanmış stresler veya bireylerin uzun vadeli özellikleri ve sosyoekonomik seviye gibi unsurlar strese verilen tepkiyi etkiler.

Acıya parmak ucunda yürüyerek yaklaşmak

Travma insanı varlığının özüne kadar güvensiz kılar. Bizi zamanda asılı, duygularda donuk halde bırakır. Travma sonrasında anılarımızla yüzleşmeye, duygularımızı bilmeye ve tanımaya çabalarız. Hele ki duyguları hissetmek travma belirtilerini yeniden yaşamak anlamına geliyorsa, o donuk halden çıkmak endişe ve korkuyu tetikleyebilir. Travmayla ilgili yeni anlayışlar "acıya parmak uçlarında yürüyerek yaklaşmayı" öneriyor. Öncelikle tehlike sinyallerini susturacak güvenlik temelli duygu durumları inşa etmeliyiz. Örselenmiş insanlar önce güvenliğe ihtiyaç duyar. Onları çok çabuk travmalarıyla yüzleştirmek, açık bir yaraya keskin bir alet sokmak gibidir. Bu da yeniden travmatizasyonu ve başka savunma mekanizmalarını tetikler. Tanımı gereği travma dehşet vericidir. Geri dönüşler (flashback) dehşet verici geçmiş olayların bugünde de yaşandığı hissini verir. Kişinin önce kendi içinde bir güvenli üs kurmasına yardım edilmeli; kişinin sükunet duyacağı ve güven hissedeceği bir rahatlığa ermesi sağlanmalıdır. Tehlike sinyalleri söndürülmeden, mağdur tam anlamıyla güvende olduğuna inanmadan ağrı ve travma sindirilemez. Alarm sinyalleri azaldıkça güvenlik ve rahatlama olur ve sonunda ruhsal açılma ve yumuşama hali sökün eder.

Uyarılmışlık, kaçınma, yeniden deneyimleme, duygu durumda değişkenlik gibi psikolojik zorlukların yaşanması, travmadan sonra beklenen bir yanıttır ve yaşanan sıkıntılar çoğunlukla kendiliğinden geriler. Acının çok erken söze dökülmesini içeren girişimler bu nedenle faydasız, hatta zarar verici olabilir. Büyük acılar dilsizdir ve ifade edilmeleri için sabırla beklemek gerekir.

Toplumumuz büyük bir acıyla karşı karşıya. Bu kitlesel travmanın etkilerini uzun yıllar boyunca hissedeceğiz. Kayıplarımız için duyduğumuz kederi, yaşayanlarımız için hürmet ve nezakete çevirmeyi öğrenmeliyiz. Ancak birbirimizi iyileştirerek, birbirimize kulak ve omuz vererek zaman içinde iyileşebileceğiz. Bu yazıyı bitirmeden evvel Adıyaman'da çıplak elleriyle enkazdan altı canlı, otuz vefat etmiş insanımızı çıkaran kahraman bir gönüllü kardeşimizle yüz yüze görüştüm. Detaylarını yazmayacağım. Tanık olduğu acı karşısında büyük bir ruhsal örselenme yaşıyordu. Görünen o ki Türkiye bu ağır matemle uzun yıllar uğraşacak, yaygın rehabilitasyon merkezleri kurulması gerekecek.

[Prof. Dr. Kemal Sayar, Psikiyatri Uzmanı]

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.