Bazen öyle bir an geliyor ki nefes alamıyor, boğazını birileri sıkıyor. İşte o anda sahip olduğun her şey seni boğmaya başlıyor. Etrafındaki tüm insanlardan tut da doğadaki görülen ve görülmeyen canlılara, dolabındaki kıyafetlerden telefonundaki bildirimlere kadar… Her şey seni “sen” olmaktan uzaklaştırıyor.
Bir bakıyorsun, yaşamın başkalarının elinde; gülüşün bile filtreden geçmiş, sesin bile birilerinin onayına bağlı.
Oysa bir zamanlar ne kadar basitti her şey…
Bir çocuk gülüşü kadar samimi, bir çocuğun arkadaşlığı kadar sade, bir dost kahvesi kadar sıcaktı hayat.
Şimdi?
Evet, şimdiyi soruyorum hem kendime hem de size.
Şimdi sorsan, her şeyimiz var; şükürler olsun. Ama içimiz bomboş. Çünkü ben, sen, o; “ben”i, “sen”i, “o”nu bir yerlerde bıraktık. Öyle ki bir daha arkamıza bakmadan… Belki bir işin telaşında, belki bir kalp kırıklığında, belki de bir “aman boş ver” anında.
Ve sonra fark ettik, iş işten geçtikten sonra: Her şeyin bir bedeli varmış. Ama en ağırını, kendimizle olan mesafemizle ödemişiz. Faturayı kendimize kesmişiz de farkında değiliz.
Birileri bizi yeter ki alkışlasın diye başladık yaşamaya. Onay almak, görünür olmak, takdir edilmek… Derken, yalancı alkışlar sessizliğinde kim olduğumuzu, ne olduğumuzu unuttuk. Kendi hikâyemizin başrolü olacağımıza, başkasının dizisinde hatırlanmayan ve unutulmaya mahkûm bir figüran olduk.
Bazen “keşke” diyorum:
Her şeye gözümü, kulağımı, gönlümü kapatsam…
Ve keşke her şeyi geri verebilsem, versem.
Şu yapay arkadaşlıkları, sahte mutlulukları, süslü unvanları, bitmek bilmeyen hırsları…
Ve sadece içimden gelerek bir cümle kurabilsem:
“Her şeyi al, bana beni geri ver.”
Çünkü insan, sahip olduklarından çok, kendini kaybettiğinde yoksullaşır.
Parası, evi, arabası, yatı, katı, işi, çevresi olabilir; ama içi bomboşsa, bir çocuğun basit gülüşüne bile hasret kalır.
Onun için belki de aradığımız huzur, bir şeylere sahip olmakta değil; kaybettiklerimizi fark edip kendimize dönmekte gizlidir.
Bugün biraz dur.
Gözlerini ve kulaklarını kapat.
Ekranları kapat, sessize al hayatını.
Bir zamanlar ve şimdi kim olduğunu hatırla.
Çocukken neye gülüyordun, neye inanıyordun, hangi hayalin seni heyecanlandırıyordu?
Şimdi neye gülmüyorsun, neye inanmıyorsun, hangi hayalin seni heyecanlandırmıyor?
İşte orada, o saf ve korkusuz yerde duruyor hâlâ “sen.”
Belki de artık istemelisin:

Ne sevgiliyi, ne başarıyı, ne şöhreti…
Sadece kendini.
Ve bir dua gibi fısıldamalısın içinden:
“Her şeyi al, bana beni geri ver.”

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.