İnsanoğlu garip bir varlıktır… Hep “benim olsun” der, doymaz. “Yeter” diye bir kelime bilmez: “Ver Allah’ım, ver!”
Elindekini görmeyerek hep daha fazlasını ister.
Parayı bulur, mevki ister; mevkiyi bulur, şöhreti ister; şöhreti bulur, gene de “Ver Allah’ım, ver!” der.
Hiç aklına huzur istemek gelmez. Sonra da iş işten geçtikten sonra huzur ister.
Ama nedense, aradığı her şeyi yanlış zamanda ve yanlış yerlerde arar.
İşte o yüzden, atalarımız bu açgözlülüğü görerek yüzyıllar öncesinden bu gerçeği tek bir cümleyle özetlemiş:
“Gözünü toprak doyursun.”
Bu sözün anlamına gelince; insanın hırsının ancak ölümle sona ereceğini anlatır.
Yani, bazı insanların gözü öyle açtır ki, onları ancak mezar toprağı doyurur.
Çünkü hiçbir mal, hiçbir servet, hiçbir makam o içsel açlığı bastıramaz.
Bugünümüze bakıyoruz; iş dünyasında, siyasette, arkadaşlık ilişkilerinde, aile ilişkilerinde, hatta sosyal medyada bile aynı hikâyeyi görüyoruz.
Birileri daha çok kazanmak uğruna, birileri daha fazla beğeni almak uğruna, daha çok konuşulmak uğruna, her şeyi göze alarak her şeyi yapıyor.
Kazanmak uğruna dostlarını harcayanlar, makamlar için rakibini satanlar, “bir tık daha fazla” için değerlerinden vazgeçenler… Hep aynı çizgide yürüyor.
Oysa sonunda ne oluyor? Kazandıklarıyla mı hatırlanıyorlar, sattıklarıyla mı hatırlanıyorlar?
Hayır. Çünkü bir insanın gözünü eninde sonunda toprak doyurur; vicdan değil, para değil, alkış hiç değil.
Bununla ilgili bir hikâye anlatalım:
Vaktiyle, zenginliğiyle övünen ama bir türlü gözünü doyuramayan bir adam yaşarmış.
Toprakları köyün sonuna kadar uzanır, ambarları dolup taşar, altınları saymakla bitmezmiş.
Fakat ne kadar kazanırsa kazansın, hep daha fazlasını istermiş.
Bir gün köyün bilge bir dervişi adamın yanına gitmiş:
— Evladım, bu dünya malı tükenmez ama ömür tükenir. Gözünü biraz doyur, demiş.
Adam ise gülmüş:
— Benim gözümü ancak bütün şu dağların arkası da benim olursa doyurur, demiş.
Derviş başını sallamış, sessizce gitmiş.
Aradan yıllar geçmiş. Adam, sahip olduğu mallar yüzünden dostlarını kaybetmiş, oğulları miras kavgasına düşmüş.
Gün gelmiş, o da herkes gibi toprağa düşmüş.
Köylüler mezarını kazarken derviş oradaymış.
Elindeki bastonla toprağa işaret edip sessizce şöyle demiş:
— İşte, şimdi gözünü toprak doyurdu…
O günden sonra, köyde biri çok hırslanıp da açgözlülük ettiğinde büyükleri ona dermiş:
“Gözünü toprak doyursun!”
Yani, “Hiç doymuyorsun, seni ancak ölüm doyurur.”
Duyduğumuz, okuduğumuz ve seyrettiğimiz bir olayda; bir iş insanı zaten büyük bir servete sahipken, daha da fazlasını elde etmek için sahte belgelerle milyonlarca lira vergi kaçırmış.
Ve sonunda yakalanınca “Herkes yapıyor.” diyerek yanlışını yanlışla doğrulamaya çalışması, akıl tutulmasından başka bir şey değildir.
İşte tam da bu noktada aklıma yine “Gözünü toprak doyursun.” atasözü geldi.
Çünkü bu “herkes” zihniyeti, sadece kendini değil, toplumu içten içe çürütüyor.
Doymayan gözler, yalnızca kendini değil, etrafındaki herkesi yakıyor.
Belki de asıl mesele, doymayı öğrenmekte.
Yalnız yapılan her insani hareketin anlam ifade etmediğini öğrenmek… İşte tam başlangıç burada.
Bir lokma ekmeğin, bir bardak çayın, bir dost sohbetinin değerini bilmekten geçer her hareket.
Çünkü gözünü dünya malı doyurmaz insanın; ancak kanaat, ancak vicdan biraz huzur verir.
Daha iyi bir telefon, daha yeni bir araba, daha büyük bir ev… derken hayatı “daha fazla”nın peşinde tüketiyoruz.
Fakat sonunda fark ediyoruz ki, gerçekten ihtiyacımız olan şey, daha çok şeye sahip olmak değil, azla huzur bulabilmek.
“Gözünü toprak doyursun.” derken atalarımız aslında sadece bir beddua etmemişler, bize bir uyarı bırakmışlar:
Doymayan gözün sonu karanlıktır.
Belki de dervişin sözü hâlâ kulağımızda çınlamalı:
“Evladım, gözünü toprak doyurmasın; gönlünü kanaat doyursun.”
Bugün o köydeki zengin yok belki ama onun hikâyesi hepimizin içinde yaşıyor.
Toprak bir gün hepimizi eşit kılacaksa, neden hâlâ birbirimizi geçme telaşındayız?

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.