Saygı değer okurlarım geçen hafta olduğu gibi bu hafta da yine bir eğitimci- yazar hemşehrimiz Kenan Toprakçı'yı köşeme misafir ettim.

Günümüz insanlarının nelerden mahrum olduğunu ve geleceğimizin teminatı çocuklarımızın karşılaşacağı sorunları, toplumu, aileyi ve milli manevî değerlerimizi örnekleriyle anlatan Kenan Toprakçı' ya teşekkür ediyorum

DÜN VE BUGÜN

Uzak diyarlarda, susuz toprakların, yağız delikanlıların, bulunduğu muhabbet nidalarının, tüm kaygı ve endişeleri ziru zeber ettiği mesut ve bahtiyar günler vardı.

Taşıyla toprağıyla buram buram Anadolu kokan, akrabalık, komşuluk, dostluk bağlarının yekvücut bulduğu, kemiyetciliğin ferdiyetciliğe galebe geldiği anlar vardı.

Karabuğday unundan sayfa sayfa açılan yufkaların, bazlamaların, katmerlerin, mayalıların tandırlarda pişirilip, kekik otlarıyla otlatılan koyun ve ineklerden sağılan, mis gibi sütten yapılan yoğurttan, tahta yayıklarda çırpılan buz gibi ayranların buluştuğu mazide kalan damak tatları vardı.

Paranın pul kadar değeri ve itibarının olmadığı, değişim ve mübadele ile birbirinin ihtiyacını giderme istek ve arzularının kabardığı, bir biri için yaşayanların zamanı vardı.

Okulların tek katlı, elde çalınan ziller, sobaların ısıttığı sınıflar, eti ile kemiğinin teslim edildiği öğrenmek için gelen öğrenci ve muallimleri vardı. Kolalı yakaların tamamladığı siyah önlükler, kösele iskarpinler, bankaların dağıttığı defterler, boy boy deri ciltli ansiklopediler, betondan çatlak çatlak kara tahtalar, ellerde tebeşir birde keçeden silgiler vardı. Kurşun kalem, boyna asılan silgilerimiz vardı. Sil sil bitmez.

Oyuncaklar ahşap veya naylon, oyunlar, topsuz ve kıyafetsiz, sokak arasında, boş bir arsada, formadan ve toptan uzak, takımlar sayıdan uzak eşleşmeden ibaret.

Mazide kalan, kalbe sızı veren, gözde yaş, serde beyaz, damakta eşsiz tat bırakan o güzelim anılar. İnsanı insan yapan, ömrü bereketlendiren, giden bir daha gelmeyecek o mesut ve bahtiyar yıllar vardı.

Bugün her şeyimiz var oldu, paramız arttıkça ihtiyaç ve zaruretimiz arttı. Fakat aynı doğrultuda olmadı, para kifayetsiz kaldı, istek ve arzular karşısında. Temizlik, yiyecek, içecekler fabrikasyon oldu ne sağlık, sıhhat nede tat kaldı. Daha fazlasını ister olduk, yedikçe yedik doymaz olduk. Obez oldun dediler, kolesterol dediler, tıkar dediler, genişletir dediler. Men ettiler tere yağdan, baldan, pekmezden, sütten. Envai yiyecekler, oyuncaklar, takımlar, toplar, spor ayakkabılarımız oldu. Hatta bilgisayarlar, tablet ve telefonlarımız oldu. Ama daha mutsuz daha yalnız ve aciz olduk.

Dünyamız küçüldü, mesafeler kısaldı, binekler lüks ve çeşitlendi. An ve an haberdarız fakat birbirimizle ama bağlar gevşek, irtibat yakın muhabbetten uzak olduk. Önce aralarımıza kin ve nefret tohumları atıldı, manevi değerlerimizden yavaş yavaş uzaklaştırıldık. Aydın ve muhafazakar, alevi ve Sünni, solcu ve sağcı diye parça parça kılmışlar. Bizi gücümüzden, konu komşunuzdan, akrabamızdan, maneviyatımızdan kopardılar.

Nihayetinde dört duvar arasında, yaşayan, memleket havasından uzak, maneviyatsız, bir biriyle iki kelam etmeyen, hissiz ve tepkisiz, hiç bir yetenek ve kabiliyeti olmayan olsa da ortaya koymaktan korkan iki kanadı kırık, on numara modern bir varlık ortaya çıkardılar. Kısaca emellerine ulaşmak üzereler.

Bu son kale aile hayatı için TV'lerde sözde kadın programları ile onunda temellerini yıkmak üzereler vesselam.

26.12.2022

(Kenan Toprakcı)

Çerçici

bir bardak kırık leblebi

yanık kokulu

iki üç tane keçiboynuzu

unlu kırmızı iğde

çocukluğumuzun yiyeceği

tatlımı tatlı

çerçinin geldiği gün bayramdı sanki

elinde zincire bağlı terazi

ortasından tutardı küçük elleriyle

bizim köye gelen çerçici hamdi amca

bir atı

iki taraflı çuval heybesi

bütün sermayesi ötesi berisi

kırık leblebi keçiboynuzu

horozlu kırmızı şekeri

para lazım değildi

şimdiki gibi

kağıttan dünyalara rağbet yoktu...eskiden

-takas ederdik çerçiden-

naylon eskisi

yün çorap parçası

kümesten arakladığımız

çil tavuğun yumurtası

yalvar yakar

ebeye dedeye

koparabilirsen bir mucur

karakaçanın arpası

ve

köz gibi buğday...hediklik

ya da kavurgalık denilen geçmiş zaman eğlencesi

verilmez ya

mecbur kalırsak son çare

kıl çuvaldan

gönülsüzce çıkarılan

bir çinik güzelim üveyik buğday

şimdi hangi çocuk bilir bunu

musluktan akan çikolata varken

acaba bizim aldığımız tadı alır mı

tüm yiyip içtiklerinden

(günbatımı düşleri...sy.58-59)

Arap Kurt

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Kenan Toprakcı 1 yıl önce

EyvAllah Arab agabey şiirde tatlayıci olmuş.