Aşk ve Aş
Bu iki kelime ne alaka diye sorabilirsiniz bana.
Arabayla giderken radyoda, farklı zaman aralıklarında anlatıcının konuşmalarında bu iki kelimeyi cımbızla çekip aldım, sebebini bilmeyerek.
Sonradan da aklıma takıldı.
Soru: “O kadar cümle içinde neden bu iki kelime? Ve nasıl bir bağlantı var?”
Bildiklerim ve yaşadıklarımla bir beyin fırtınası yaparak bir sonuç elde edemedim.
Ama inat ilah ki bir sonuç bulmalıyım, yoksa kendi kendimi tüketeceğim.
Düşünürken birden “aşk” kelimesindeki “k” harfini atınca “aş” kelimesini elde ettim.
Evet, bir ilişki bulmuştum ve bunu da kesin bir sonuca bağlamalıydım. “Oh be!” diyerek kendimi rahatlattım.
Araştırmalarmın sonucu aşağıda aktarmaya çalıştım.
Ne kadar başarılı oldum, orası sizin takdirinize kalmıştır.
Ama şunu bilin ki bütün yükümü boşalttım; tüy misali uçabilirim artık.
“Aşk” kelimesi, Arapça kökenli bir sözcüktür. Arapça’ da “Aşaka” fiilinden türemiştir ve anlamı “sarmaşık gibi sarılmak, sarmak ”tır.
Bu sebeple, aşk kelimesi mecazen “kişinin gönlünü sarıp sarmalayan, onu esir eden tutkulu sevgi” anlamında kullanılmaya başlanmıştır.
Tasavvuf ve divan edebiyatında aşk, yalnızca dünyevi bir sevgi değil; ilahi bir coşku ve Allah’a duyulan derin sevgi anlamında da kullanılmıştır.
Zamanla halk edebiyatından günümüze kadar “tutku, bağlılık, özlem ve derin sevgi” gibi çok yönlü bir anlam kazanmıştır.
“Aş” kelimesi, Türkçe kökenli çok eski bir sözcüktür. Eski Türkçede “pişmiş yemek, yiyecek” anlamına gelir.
Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t-Türk adlı eserinde de “aş” kelimesi “taam” (yemek) karşılığı olarak yer alır.
Zamanla “aş kaygısı” → geçim derdi, “aş ocağı” → hane, aile düzeni, “aş etmek” → yemek vermek, ikram etmek gibi mecaz anlamlar kazanmıştır.
Evet, “aşk” ile “aş” kelimeleri arasında ses benzerliği olsa da, etimolojik olarak doğrudan bir bağlantı yoktur.
Ancak kültürel ve mecazi (değişmeceli) düzeyde ilginç ilişkiler kurulabilir.
Halk edebiyatında ve günlük dilde, bu iki kelime arasında mecazi oyunlar yapılmıştır. Örneğin:
• “Aşk da bir aş gibidir; emek ister, sabır ister, pişmeden yutulmaz.”
• “Aşsız gönül olmaz, âşıksız hayat da soluk kalır.”
• “Aş pişirmek gibi, aşk da zamana ihtiyaç duyar.”
Bu tür sözlerde, aş ve aşk kelimeleri arasında mecazi çağrışımlar kurularak, aşkın besleyici yönü, sabır ve emekle ilişkisi vurgulanır.
Tasavvufi metinlerde, hem aşk hem de aş ilahi bir sembolizme sahip olabilir. Aşk, insanın Allah’a duyduğu özlem iken; aş, bazen “manevi gıda”yı simgeler.
“Aşk” ile “aş” kelimeleri köken olarak farklıdır; ama kültürel ve edebî bağlamda birbirine dokunan anlam ilişkileriyle zenginleştirilmiş iki kavramdır.
Bu kadar bilgi yeter derseniz, gelelim benim analizime.
Ortak yanları benzer iki harftir.
Ama bence A, Ş ve bir tutam kısmet diyerek üç harfleri ortaktır.
Âmâ biri gönlü doyurur, diğeri karnı.
Biri yürekte kaynar, diğeri tencerede.
Aşk ve aş…
İlk bakışta kardeş gibi, aslında iki ayrı dünyanın misafiri.
Aş, Türkçenin bağrından kopup gelen bir kelime.
Hem de bozulmadan, büzülmeden ve üstüne değerler katarak.
Aş, dumanı üstünde, sıcak mı sıcak, sabırla pişmiş; bir tabakta topluca kaşık sallanan, paylaşılınca anlam kazanan o sıcaklık.
Aş, fakirin duası, annenin eli, dost meclisinin bahanesi.
Aş, açlığı susturur, evi birleştirir, geçmişi bugüne taşır.
Ne de olsa bir tas çorbayla kurulmuştur nice ve nice dostluklar.
Aşk ise başka bir buharla çıkar karşımıza.
Bu buhar sarmaşık olur, sarmaşık gibi dolanır insanın kalbine; bazen neşeyle, bazen yangınla.
Aşk, aş gibi pişmez; o, yakar.
Beklemez önünüze gelmeyi, ansızın, beklenmedik anda gelir, yerleşir kalbinizin sofrasına — siz davet etmeseniz bile.
Oturdu mu, kov kovabilirsen.
Dedik ya, siz davet etmeseniz bile, tanrı misafiri misali gelir ve oturur.
Aşk; kimi zaman tok tutar, kimi zaman öyle bir aç bırakır ki, en zengin sofrada bile eksik kalırsınız, yarım kalırsınız.
O sizi, siz onu tamamlayana kadar...
Ama yine de ben hep düşündüm:
Belki de “aşk da bir aştır” ya da “aş da bir aşktır.”
Her ikisi de bir şekilde duyguların yemeği.
Kim kimi yerse...
Aşk ve aş emeksiz olmaz.
Altı kısık tutulmazsa taşar, sabırsızlıkla karıştırılırsa dağılır.
Zaman ister, sabır ister, özen ister.
Bazen biraz tuz, bazen bir çay kaşığı şeker ,bazen bir tas su…
Aşk, tıpkı güzel yemek yapmak gibi:
İçinde malzeme çok; ama en önemlisi niyet.
Aş, tıpkı güzel sevmek gibi:
Dışındaki güzelliği değil, içindekini görmek güzel. Ama en önemlisi yine: niyet.
Dedem hep derdi:
“Oğlum, gönül de karnın gibidir; aç bırakırsan isyan eder.”
Belki bu yüzden Anadolu’da birine hem sevgiyle hem yemekle yaklaşmak makbuldür.
Kimi bir tabak dolmasıyla aşkını anlatır, kimi bir bakışla sofraya çağırır.
Senin anlattığın değil karşının anladığı kadar; Aşk ve Aş.
Aşsız bir ev, ıssız bir kervansaray gibidir; ama aşksız bir kalp de boş bir tencere.
İkisi de eksikse, hayat biraz tatsız, biraz yavan kalır.
Kimi zaman bir çorbanın buğusunda, kimi zaman bir bakışın içinde buluruz kendimizi.
Ne aşı unuturuz, ne aşkı.
Çünkü insan hem doymak hem de dolmak ister.
AŞK VE AŞ
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.