İlkyazımızda, ağıt olarak yazılıp zamanla oyun havasına dönüşen **“Hey Onbeşli”**yi ele almıştık. Oldukça beğenildi, güzel geri dönüşler aldık.
Şimdi yine bir ağıtın, zaman içinde oyun havasına bürünmüş bir başka hüzünlü ezgisinin hikâyesini anlatacağım: “Aman Bre Deryalar.”
Türk halk müziğinin en dokunaklı eserlerinden biri olan “Aman Bre Deryalar” ağıtı, yalnızca melodisiyle değil, ardındaki dramatik öyküsüyle de dinleyenleri derinden etkiler.
Rumeli’nin derinliklerinden gelen bu ezgi, bir aşkın, bir sevdalının ve sevdanın kayboluşunun hikâyesini dizelere döker.
“Aman Bre Deryalar” ağıtı, yalnızca bir sevdayı anlatmaz; Rumeli’nin kültürel dokusunu, halkının duygusal dünyasını da yansıtır dizelerinde.
Feride’nin, kaybolan sevgilisi için yaktığı bu ağıt, halk müziğimizin en içli örneklerinden biridir.
Ağıt, Rumeli göçmeni Osman Azizov tarafından derlenmiştir. Zamanla “Deryalar” adıyla halk arasında yayılmış, Arif Şentürk’ün duygu yüklü yorumuyla hafızalara kazınmıştır.
Rumeli halay havası olarak bilinse de, aslında içinde bir ağıtın sızısı vardır.
Hikâyesinde:
Bir zamanlar, Edirne’nin Kırcali köyünde iki genç yaşarmış: Yusuf ve Feride.
Birbirlerini çok sever, ailelerinin haberleri olmadan gizlice nişanlanmışlar. Zamanı gelince ailelerine evleneceklerini söyleyince, aileleri bu evliliğe izin vermez.
Baskılara rağmen sevdalarından vazgeçmeyen iki genç, birlikte yeni bir hayat kurmak için kaçmaya karar verir.
Bir gece gizlice Arda Nehri’nin kıyısına giderler.
Yusuf, kayıkla nehri geçip izlerini kaybettirmeyi planlar.
Ama o gece Arda Nehri azgındır; yağmurlar suyu yükseltmiş, deryalar kabarmıştır. Geçit vermek istemez kimselere.
Feride, nehrin deliliğinden korkmuş bir halde, “Yusuf, dönelim!” der.
Yusuf ise kararlıdır:
“Dönemem Feride’m… Geri dönsek bizi vururlar.”
Bir hızla bindikleri kayık, Arda Nehri’nin deliliğine hâkim olamaz; nehrin sularına bırakılır.
Bir anda azgın dalgalar kayığı alabora eder.
Feride bir dala tutunur; Yusuf ise sulara kapılır, gözlerden kaybolur.
Sabah olmuştur. Köylüler Arda Nehri kıyılarına vardıklarında Feride’yi kıyıda bulur.
Hâli perişandır; kıyıya vurmuş, saçları ıslanmış, gözleri donuktur.
Yalnızca şu sözleri mırıldanır:
“Aman bre deryalar, aldın da getirmedin Yusuf’umu…”
O günden sonra sağlığına kavuşsa da aşkını unutamayan Feride bir daha evlenmez; köyde “Dert Ablası” diye anılır.
Aşkının kayboluşunu anlatan ağıt, dilden dile dolaşır; sonunda bir türküye dönüşür.
Aman Bre Deryalar
(Rumeli – Arda Nehri ağıtı)
Aman bre deryalar, deryalar,
Aman bre deryalar, deryalar,
Aldın bizden bir yiğidi,
Aman bre deryalar, deryalar.
Aldın da getirmedin,
Deryalar, deryalar,
Deryalar, deryalar,
Aldın da getirmedin,
Deryalar, deryalar.
Aman Yusuf’um kayığa binmiş,
Deryalar coşmuş, kabarmış, taşmış.
Aman Feride’m kıyıda kalmış,
Gözyaşın deryalar olmuş, taşmış.
Aman bre deryalar, deryalar,
Aldın da getirmedin,
Deryalar, deryalar.
Bir aşk, bir kayboluş, bir gözyaşı, bir ses, bir bekleyiş…
Bir köyde başlayan, bir nehrin kıyısında olgunlaşan aşkın, deryalarda kaybolan hikâyesidir bu.
Feride ile Yusuf’un sevdası öylesine saf, öylesine çocukçadır ki, kimse bir gün deryaları ağlatacağını bilmez.
Ama kader bazen en temiz yüreklere bile acımaz.
Zamanla köydeki insanlar, hayatın akışıyla değişir; insanlar unutulur ama o ağıt kalır.
Zamanla birinin dudaklarında bir ağıt, bir diğerinin düğününde bir oyun havası olur.
Oysa her kelime, bir kadının acısından doğan bir nefesten çıkmıştır; bir kayboluşun, bir bekleyişin, bir “geri dönmeyecek” inancının içindendir.
Deryalar hâlâ aynı derya…
Belki her su kıyısında binlerce Feride oturuyordur hâlâ,
Belki her dalgada bir Yusuf kayboluyordur yeniden.
Ve biz, farkında olmadan o ağıtı her dinlediğimizde, bir aşkın mezarına bir karanfil bırakıyoruzdur.
Kim bilir ki…
Onun için, her türkünün içine bir ömür sığar.





