Bu sözü ilk defa duyduğumda neden daha önce duymadım diye kendime kızar oldum.

      Hemen araştırmaya başladığımda sözün aslının Mevlana olduğunu, her yerde farklı olarak kullanıldığını yâda farklı bir şekilde telaffuz edildiğini gördüm.

      Okudukça dedim ki nasıl yâda ne şekilde söylenir yâda telaffuz edilirse edilsin her şey aynı noktaya varıyor.

      Sonuç insanın zarar görmesi.

      İster dosttan, ister tanımadığı birisinden.

      İnsanoğlunun ömrü yaralarla dolu olduğunu gördüm.

      Hayattayız ve hayat devam etmektedir. Bizi üzenlerin, yalan söyleyenlerin, zarar verenlerin, aldatılmışlıkların, tutulmayan sözlerin, hasetliklerin…

      Sayısını unutuyoruz maalesef, ama ne olursa olsun hayat devam ettiğinde onlarla olmaya devam etmekteyiz.

   Var mı bir çaresi.

   Var diyen buyursun gelsin. Çözsün bu insanlığın sorununu da herkes kurtulsun.

   Kurtulalım içimizdeki dertten, tasadan.

   İçimizdeki kalanlardan nasıl baş edeceğiz.

   Gerçi insanoğlunun yetişmesinde,  hamken pişmesine yarayan bu açılar, çileler, yaralar değimli.

   Açılarımızdan başa çıkabilmek için yara gerekmez mi, yara. Hatta bu yaranın kabuk bağlaması gerekmez mi?

    Bizi biz yapan iyi yâda kötü bu yaralar değimli.

    Dostlar bizi biz yaparken dışladılar, kırdılar, küçümsediler, hor gördüler…

    Ama ne oldu bazılarının acısını unuttuk, bazılarının acısını hangi tarafa dönsek unutamadık.

     Işığın girdiği yerde.

     Unutmak istesek te hatırlattı bazı olaylar onları ne kadar unutmak istesek te ışığan girdiği yeri.

     Saplanıp kaldılar vücudumuzda bir yerlerde, hatta ve hatta taşlaştılar. Ne kadar da vedalaşmak istesek, uzaklaşıp kaçmak istesek, hıçkıra hıçkıra ağlamak istesek, yollarımızı ayırsak kaldılar sırtımızda bir kambur gibi. Boğazımıza düğümlenmişçesine.

      Bu kamburluğu sırtımızdan atmak için ömrümüzden ömür harcadığımızı unutarak.

      Geriye dönüp baktığımda yüzlerce kez yaralandığımı ve yaralarımın kabuk bağladığını, kabukları attığımda bir güzel anı olarak baktığım vardır. Kabuklarını atamadıklarımın üstünde bir kambur olarak taşıdığımı hissettim.

    Bu acılar bizlere vazgeçmemeyi öğretti, vücudumun her zerresi acısa da.

   Güzel anlarımızda olduğu gibi, acı çektiğimiz zamanlar da yaşayabiliyoruz insan olarak.

   Acılar gelecek yaşamımızda diğer acılarımıza mehlem olacağı aklımıza gelirimeydi.

   Geliyormuş işte, bir ders olarak.

   Yok, saymak olmayınca onları anlamak gerekmez mi?.

   ‘’Her işte bir hayır vardır.’’ desturuyla her şeyin bir neden olduğu gibi kötü/ iyi görünen anılarımızın da bir nedeni vardır.

    Yaşadığımız kötü olayların yasını bitirdikten sonra, hayatı yaşamaya devam etmeliyiz. Çünkü hayat devam ediyor. İyisi ile kötüsüyle. Gerçi insan oldukça yaslarımız devam edecektir.

     Yaralar çoğaldıkça sevgiyi, güveni kullanmalıyız.

     Yaralandık mı üzülecek, ağlayacak, yaşayacak, sesiz kalacak sonra.

     ‘’ Seni acıtan, üzen, yara açan her şey seni aynı zamanda kutsar.’’

     Karanlık, senin aydınlatıcı mumundur

     Yıkımın olduğu yerde hazine bulunur.

     Yaralarından kaçma.

     Yaraların, ışığın içine nüfuz edeceği yerdir.

      Hüzünlerin olduğu zaman şefkatini artırır..

     ‘’Yeter ki açık kalpli ol. Acının, şefkate dönüşmesine izin ver. ‘’ derler.

     Bu dünyanın acısıyla ,tatlısıyla bir yaşam olduğunu dolayısıyla yaşanacak güzel günler tem menisi dileklerimle.

      

   

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.