Elbette başka bir şey şiir, başka âlem, başka diyar, başka yurt.

Şairin kelimelerle kurduğu dünyası, rüyası hayali, aşkı sevdası şiir.

Şairler, öbür tarafa gidip gelmişler sanki!

Biraz ölü, biraz da deli gibiler mi ne?

Dedikten sonra şiir ve şairler üzerine yazılmış bir yazı ve şiirlerle, fotoğrafla siz saygı değer okurlarıma duygularımı aktaracağım.

Sarsıntı

karanlığa ışık taşır karıncalar

örümcekler tuzak kurar motif motif

yarı baygın, yarı ölü, yarı sağ

rüyadayken insanlar

dünya burası

burası dünya

burada görülür rüyalar.

(Arap Kurt)

...

Tabiat, insana iyilik ve güzellik verir. Edebiyat, incelik ve derinlik kazandırır.

Edebiyat, benzer duyguların ve dünyaların birbirini bulmasıdır...

(İbrahim Tenekeci / Sözü Yormayan Adam)

.....

Kadın Başına

Şiiri seviyorum. Şairlerin dilinden anladığımı düşünüyorum.

Türkçe şiir zirvelerine eski şiirimizde ulaşmış, bunca yıllık şiir okurluğumun bende oluşturduğu kanaat bu. Ama yeni şiirile de bir sorunum yok. ‘Sorunum yok’ ‘idare eder’ anlamına da gelebilir. Hayır idare eder değil. Yeni şiiri de seviyorum.

50’ler, 60’lar, 70’ler, yeni şiirin en taşkın, en gümrah zamanları.

Sonra şiir insanın içine doğru derinleşti.

Bunun güzel tarafları çok.

Kendi içine doğru bir ayrıntıyı keşfediyorsun.

Ya da mevcudatın hallerinden bir hal keşfediyorsun.

Bu keşif de aslında insanın içine doğru bir keşif.

Biz, ‘küçük alem’iz. Ama alemin ‘öz’üyüz. Zübde-i alem…

‘Dışarı’da bulduğumuz hakikatin bizde bir aks’i var. Ya da içimizde bulduğumuzun dışımızda.

Bazen, şairlerin, kendi ‘aine’lerini kısmen kapattıkları hissine kapılıyorum.

Bir şeyi görüyorsun. Bir başka şeyi görmüyorsun.

Neden?

Şiir senin. Dil senin.

Şiirine ve diline güveniyorsan o dilli sulandırmadan, ayağa düşürmeden başka şeyi de söylersin.

Mesela şöyle dersin:

“çok mu güzel diye orda çocuklar

değmesin diye mi nazar kem gözlerden

yıllardır kurşun döküp duruyorlar

tepelerinden”

Bu mısralar Dilek Kartal’ın ‘niye’ şiirinden. (Çifte Açmaz, İz Yayıncılık.)

İçeriden dışarıya doğru içten bir bakış bu. Dışarıya bakıyorsun ve bakışın senin içine doğru ilerliyor. Yaşıyor gibi söylüyorsun.

Tasannu ise sırıtır.

Gerçekten görüyorsan, şiir olur.

“adamlar vardı/saçları ıslandıkça yağmura ‘anne’ diyen”

“ne sanıyorsun/insan bu kadar kolay mı asar kendini/bulmak için ağırlık merkezini”

Bütün şiirler hayatın içindedir. Çünkü şiir olmanın ön şartıdır hayatın içinde olmak.

Dilek Kartal’ın şiirlerinin hayatın daha içinde olduğunu söylemem gerekiyor. Ama başka türlü içinde.

Etrafında olup bitenleri, teleskop veya mikroskop kullanmadan, çıplak gözle görebilmek anlamında.

“aklıma sığan sokakları seviyorum”

“burada kadınlar/ellerindeki kederi saklayarak kazaklar örüyorlar”

Kitabın adı, Taşı Kim Atacak. İzdiham’dan çıkmış. İşte babasıyla beraber sövebilen bir kız:

“beraber söveriz işçinin terini sırtında kurutana/televizyonlardaki kravatlı adamların ahkamlarına/ihalelere, hortumlara, balyozlara”

Nedense, bu baba-kızdan başka söğen yok ihalelere!

İş kazaları, şiir olur mu?

Olmaz diyen desin.

“hani sen apar topar toplatmıştın cenazemi/mahsustan paltosuz geldiğin evimde/bacım demiştin hanıma/sonra sarılıp oğluma: bu yetim bana emanet/o değil de/sahi sen buna inandın mı/yani bir akülü araba uçurabilir bir çocuğu ha/babasının omuzlarından fazla”

Ya da Roboski. “roboski versus noel” ve “yediyükırkbirinci gün”

“allah’a sarılıp ağlamak istiyorum bazen”

“karın içinde yanan kardan habersiz/toplanmak vaktidir plastik çam ağacının altında/eller çırpılır/başlar kavmini helak eden şarkı”

“allahım ne çok acı vardı/hepimizi utandırmaya yetecek kadar çıplak/ne çok beyaz vardı/ve beyazın içtiği kırmızı ne çok”

Başka misaller de verirdim, hepsi hayata dair. Yerim bitti. Daha fazlasını adını verdiğim kitaplarda bulabilirsiniz.

Dilek Kartal, bazı şairlerin dolaşmaktan ürktüğü yerlerde, çünkü çok az rastlıyoruz öyle şiire, kadın başına yürüyor.

‘Kadın başına’ lafının cinsiyetçi bir çağrışıma sebep olma ihtimalini düşünmedim değil. Hayır, öyle bir şey yok. Son cümleye karar söylediklerimi şair kadın olmasaydı da söylerdim.

Yusuf Ziya Cömert, Kaynak: Karar Gazetesi

İZDİHAM

(FOTOĞRAF: ARAP KURT)

.....

Selam

Uçuyor, duran bir anın havasında

Işıktan kuşları bir akşam seherinin;

Gündüzün geceyle buluşan noktasında

Yaklaşıyor musikisi eteklerinin.

Ve sanki ufkuma baştanbaşa gül rengi

Kanatlarını açmada bir altın devir.

Başlıyor ömrün ve ölümün güzelliği,

Söyleyecek şimdi zaferlerini şiir;

Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden

Selam, senelerce,senelerce evvele,

Hatırası kalbe ışıklarla dökülen

En sevgiliye,en iyiye,en güzele.

Geçmiş bir zamanı kalbim bulmak üzeredir,

Tamamlanacaktır yarım kalmış rüyalar;

Ey hafıza cömert memenden beni emzir,

Zengin renklerini ufkuma dök, ey bahar!

Uzattığımız bu tası dolduracak mı

Yine bol sularla akarak o çeşmeler?

Yoksa , hiç bulunmayacak kadar uzak mı

Dudakları öpüşlerle dolu geceler?

Ey pembe akşamların karasevdaları!

Güzelliklerine doyulmamış zamanlar!

Ergen yastığının ateşten rüyaları!

Ey, saf kalbimizde doğmuş ve ölmüş anlar!…

Hatırası kalbe ışıklarla dökülen

En güzele, en iyiye, en sevgiliye

Selam, sonsuzluğun aydınlık bahçesinden,

Selam, senelerce öteye.

Ahmet Muhip Dıranas

İZDİHAM

...

Tehdit

Sevgilim yanıtlanmış bir soru, dimdik yürüyor

ne tuhaf, galiba ikinci kez kullanıyorum bu sözcüğü şiirde

hangi sözcüğü, sevgilim elbet, ilkinde daha yoktu

sen yoktun kimse yoktu, sen varsın herkes daha yok

dimdik karışmasaydın grafimdeki yatık çarpıntıya

gururla söz açabilirdim bundan utanç sözlüğümde

abartmazdım bu kadar

Eteklerine yapışır

hızla sararan bir mevsimin kıyısından karşıya geçerdim

karşıya, güleryüzlü paravanın ardındaki acıya

karşıya, riya banliyösünden daha taşraya

artık terziye çırak mı dururum ahçıya yamak mı bilmem

sabi sayılırım, dalıma su yürümemiş daha

bunu, habire ensemi okşasınlar isteğimden çıkarıyorum

büyütecekmiş kısmetimi ay annemmm

gecemin sözü var sabaha

Annem safi güvercin

annem kalbimin kız kardeşi, annem kusursuz elma

ben sersem sepet, ben kıskanç köpek, ceplerimi doldurup ellerimle

dışarıdayken hep dışarıdayken

vitrin önlerinde hayal kumkuması, anneannemin avlusunda uykulu

hani öksüz kalmaya henüz akıl erdiremediğim uzun gecelerde

neonların farların spotların bile karartamadığı ışıklı gölgem

içerdeki sevda filminin bitmesini beklerken

hatırladığını varsaydıkları her şeyi bir bir unuturdu

Şimdi kimden duyduğumu unuttuğum sözü de

kimseden duymadım belki de ben uydurdum

bunu bile bile yapıyorum, bilebile yapıyorum

sıra bana gelince kuklaları konuşturuyorum yerime

ya binamı yapan özgüven katmayı unuttu harcıma

ya da şahane bir sorumsuzluk anıtıyım ben

halbuki anlaşılması gayetle kolay bir cümle kurabilirdim

dal uzamayı unutmuşsa kurumuştur mu demişti biri

diyebilirdim söz gelimi

su akmayı unutmuşsa mutlaka kurumuştur ama

kanamayı unutmuşsa yara, ne iyi,

söz işitilmeyi unutmuşsa, bu daha…

Ama unutmuşsan güneyli bir aksanla yalandığımı, bu kötü işte

köpeksi bir dille öptüğümü unutmuşsan, bu daha kötü

unutmuşsan özlemin yazısı acı, turası sevinç

acı akranı sevinçten daha yaşlıdır unutmuşsan

en kötüsü de bu

güzel kıskanç gönlüme çekilirim o vakit güzel ikindileyin

ve tıpkı tabiatın hür çocuğu katır dirençli

Engidu

metroya dudak büküp yaban eşeklerinin ardı sıra

aşkım olan arkadaşımı hayata terk ederim.

Adnan Satıcı, Kum Dergisi, Ocak 2002

İZDİHAM

.....

#haiku

rüzgar değmeden

meyvesi kırar dalı

kime ne desem

Arap Kurt

Ezcümle; Kimse bilmez kimsenin hâlini, bir tek şiir yürekliler bilir bilse bilse, o her kimse.... vesselâm

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.