Çocukluğumdan aklımda kalan renge renk boyanmış yumurtaların birbirlerine hediye edilmesi yâda iki kişinin renkli yumurtalarını tokuşturarak kaybedenin yumurtasını kazanana vermesi, farklı hediyelerin paylaşılması, ev ziyaretlerinin yapılarak yemek ikramlarının yapılması, aile ve dostlarca pikniğe gidilmesi, gün batımımdan sonra kocaman bir ateşin yakılarak büyüklerin dilekler dileyerek üstünden atlaması ve nice etkinlikler. Nevruz denilince aklımda kalan bunlar.

O halde ‘’Nevruz’’ nedir?

Nevruz Bayramı ya da kısaca Nevruz.

İnsanoğlu günlük işlemlerinde birbirleriyle iletişim kurmak için kullandıkları kelimelerin anlamlarını ve kökenlerini bilmezler ve bu kelimeleri alışa geldiği gibi kullanırlar. Bunlarda bir tanesi de ‘’Nevruz’’ kelimesidir.

TDK ya göre ‘’Nevruz’’ üç anlamda karşımıza çıkmaktadır.

‘’Eski takvimlere göre yılın ve baharın ilk günü sayılan martın yirmi birine rastlayan gün’’

‘’Çiçekleri aslanağzına benzeyen, türlü renkte bir kır bitkisi’’

‘’ Nevruz otu’’

Farsça bir kelime olup ‘’Yeni ‘’ anlamındaki ‘’nava’’ ve ‘’gün ışığı/gün’’ anlamındaki ‘’rəzaŋh’’ kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturmuştur. Günümüzde hala Farsçada kullanıma devam edilmektedir.

Çeşitli halklar tarafından kutlanan ‘’Nevruz’’ adlandırmaları da ‘’Yeni Yıl’’ ve ‘’Bahar Bayramı’’ şeklinde de kullanılmaktadır.

Eski bir İran takvimine göre yılın ve baharın ilk günü; miladi takvime göre martın yirmi ikisine rastlayan gün.

İran kaynaklı bir inanışa göre Tanrı’nın evreni ve insanı yarattığı gün.

Kaynaklara da ilk defa 2. Yüzyılda Pers kaynaklarında adı geçen’’ Nevruz’’ İran ve Bahaj takvimlerinde yılın ilk gününü temsil eder.

Pers Kralı Cemşid, avcılıktan hayvancılığa ve yerleşik yaşama geçişini kutlamalarını başlatarak ‘’Nevruz’’un başlamasına vesile olmuştur.

İlk çağlarda mevsimler ve mevsimsel değişimler insanoğlunun hayatında çok önemliydi. Hayatın döngüsünü ve yaşamın idamesi için mevsim geçişlerini çok iyi bilmeleri gerekiyordu. Çünkü tarlanın ekilmesinden, biçilmesinden ağaçların çiçek açmasından, sığırların yavrulamasından ve nice doğa olayından mevsimsel değişimler bilinmeli ve kayıt altına alınmak zorundaydı. Bu değişimlerde insanlar arsında kaydediliyor nesiller arasına devrediliyordu yazılı bir kayıt olmasa dahi.

Anadolu ve Orta Asya Türk halklarında da Göktürklerin Ergenekon'dan dan çıkışı anlamıyla ve baharın gelişi olarak kutlanır.

2010'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 3000 yıldan beri kutlanmakta olunan bu şenliği, Dünya Nevruz Bayramı ilan etmiştir ve 21 Mart'ı "Dünya Nevruz Bayramı" olarak kabul etmektedir.

Yazılı olarak ilk kez 2. yüzyılda Pers kaynaklarında adı geçen Nevruz, İran ve Bahai takvimlerine göre yılın ilk gününü temsil eder. Günümüz İran'ında, her ne kadar İslami bir kökeni olmasa da bir şenlik olarak kutlanır. Bazı topluluklar bu bayramı 21 Mart'ta kutlarken, diğerleri Kuzey yarım kürede ilkbaharın başlamasını temsilen, 22 veya 23 Mart'ta kutlarlar. Aynı zamanda, Zerdüştlük, hem de Bahailer için de kutsal bir gündür ve tatil olarak kutlanır. Kürtlerde, Nevruz bayramının Kürt ve İran mitolojisindeki Demirci Kawa Efsanesi'ne dayandığına inanılır. Anadolu ve Orta Asya Türk halklarında da Göktürklerin Ergenekon'dan çıkışı anlamıyla ve baharın gelişi olarak kutlanır.

Astrolojik olarak 21 Mart, burçlar sırasında ilk olarak yer alan koç burcunun başlangıç günüdür.

İran'da Nevruz güneş takvimine göre ilk ay, ilk günü olan Nevruz, İran'da 5 günlük resmî tatil olarak kutlanır.

‘’Nevruz’’ kutlamaları farklı kültürlerde farklı şekillerde kutlanmaktadır.

‘’Nevruz’’ da ateşten atlama hikâyesine gelirsek: Fars mitolojisindekine göre Asurlu bir kral halkına çok zulümler yaparmış. Bu ülkede yaşayan birde demirci Kawa varmış.Efsaneye göre iki omzunda birer yılan besleyen kral yılanlarını doyura bilmek için iki genci sarayına kurban olarak getirtip aşçılarına bu iki çocuğu öldürtüp beyinlerini yılanlarına yemek olarak verdiriyormuş.Bu zulümden kurtulmak için çare arayan halk dan Armayel ve Garmayel adlı iki kişi kralın sarayına mutfağa aşçı olarak girmeyi başarırlar. Kralın yılanlarını beslemek için beyinleri alınarak öldürülen çocuklardan sadece birini öldürüp diğerinin gizlice saraydan kaçmasına yardımcı olurlar. Ellerindeki bir insan beyni ile kestikleri bir koyunun beynini karıştırarak yılanlara vererek her yıl bir çocuğun kurtulmasını sağlamış olurlar. Kaçan bu çocukları da Kawa adlı demirci tarafından gizlice eğitilerek bir ordu haline getirilirler. Kawa'nın liderliğindeki bu ordu bir 20 Mart günü zalim kralın sarayına yürüyüşe geçer ve Kawa, kralı çekiç darbeleri ile öldürmeyi başarır. Kawa etraftaki tüm tepelerde ateşler yakar ve yanındakilerle birlikte bu zaferi kutlarlar.

Türklerde ‘’Nevruz’’ kutlama hikâyesine gelirsek;

Moğol Hükümdarlığın da Oğuz Han soyundan İl Han'ın hükümdarlığı hüküm sürerken, Tatarların hükümdarı Sevinç Han, Moğol ülkesine savaş açar. Savaşı Moğollar kazanırlar ve ülkede herkesi öldürdüler. Sadece İl Han'ın küçük oğlu Kıyan, eşi Nüküz ve yeğeni kaçıp kurtulmayı başarılırlar. Düşman ordusunun kendilerini bulamayacakları bir yere gitmeye karar verirler. Yabanî koyunların yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağda dar bir geçide varırlar. Geçitten geçince içinde akarsular, pınarlar, çeşitli bitkiler, çayırlar, meyve ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere geldiklerini görünce Tanrı'ya şükrederek ve burada kalmaya karar verirler. Bu cennet gibi yere "maden yeri" anlamında "Ergene Kon" adını verirler. Zamanın akışında Kıyan ve Nüküz'ün nüfusları artınca kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldılar ki, Ergenekon'a sığamadılar. Atalarının buraya geldiği geçidin de yerini unutulmuşlardı. Ergenekon'un çevresindeki dağlarda geçit aradılar ama bir çıkış yolu bulamadılar. Bir demirci ustası dağın demir kısmı eritilirse yol açılabileceğini söyleyince demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar. Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler böylelikle demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı. Bu geçidi kullanan ve İl Han'ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski yurtlarına döndüler, atalarının intikamını aldılar. Ergenekon'dan çıktıkları gün olan 21 Mart'ta her yıl bayram yaptılar. Bu bayramda bir demir parçasını kızdırdılar, demir kıpkırmızı olunca önce Hakan, daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyarak dövdüler ve bugün hem özgürlük hem de bahar bayramı olarak kutlamaya başladılar.

Tarihte pek çok devlet tarafından bayram ve gelenek olarak kutlanmıştır. Kutlama şekleri her yöreye göre farklılık gösterirken hepsindeki ortak kanı ilkbaharın gelişi şeklindedir.

Türk Cumhuriyetleri'nde de resmî bayram olarak kutlanırken, 1995 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti tarafından Bayram olarak kabul edilen bir gün haline gelmiştir.

Selçuklu ve Osmanlı'da millî bayram olarak kutlanan Nevruz, Nevruziye adlı şiirlere ve şenliklerle ziyafet verilerek kutlanırdı. Özel olarak hazırlanan Nevruziye adlı macun Osmanlı döneminden kalan bir kültür olarak bu gün hâlâ Manisa'da 21 Mart'ta Mesir macunu şenlikleri yapılmaktadır.

Nevruz Alevi ve Bektaşi ler de eski takvime de ‘’Mart Dokuzu’’ adı verilerek kutlanılır.

Nevruz Bayramı Türkiye başta olmak üzere, Afganistan, Azerbeycan, Arnavutluk, Bosna Hersek, Çin, Gürcistan, Kosova, Afganlar, Anadolu Türkleri, Arnavutlar, Azeriler, Farslar, Gürcüler, Karakalpaklar, Kazaklar, Kırgızlar, Kürtler, Uygurlar, Özbekler, Tacikler, Türkmenler ve Zazalar tarafından geleneksel olarak kutlanmaktadır. Nevruz bayramına 4 hafta kala, her salı günleri özel günler olur ki, bunlara çarşamba denir.

21 Mart’ta Orta Asya’dan Ortadoğu’ya ve Balkanlar’a kadar geniş bir coğrafyada yaşayan halklar tarafından kutlanmaktadır.

Kutlamalar da yemek yenilmesi, şölenler yapılması, dualar edilmesi, yumurta boyanması, gibi çeşitli etkinlikler yapılır.

Günümüzde de resmi olarak kutlanan ‘’Nevruz’’ için memleketimize bolluk ve bereket getirmesi temennisiyle nice ‘’Nevruz’’ lar diyorum.

Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisinde ‘’Nevruz’’ hakkında detaylı açıklamada aşağıda yer almaktadır. Bilgilerinize sunulmuştur.(Yazar: Şinasi GÜNDÜZ)

Antik dönemlerden itibaren çeşitli halklar, tarımsal faaliyetlerin ortaya çıktığı baharın başlangıcında ve hasat mevsiminde kutlamalar yapmıştır.Eski Bâbil’de Akitu festivali denilen kutlamalar yılın ilk ayı sayılan nisanın ilk on iki gününe tekabül ederdi. İbrânîler ise birinci, altıncı, yedinci ve dokuzuncu ayların ilk günlerini yeni yıl günü olarak kutlardı (Fohrer, s. 382). İsrâiloğulları’nın, kökeni Ken‘ânîler’e kadar uzanan yedi günlük Fısıh (Mayasız Ekmek) bayramı da yılın ilk ayında arpa hasadına denk düşerdi (Bright, s. 164). Tarımsal faaliyetlerin sonunu ifade eden ve Zagmug (Akiti) diye adlandırılan hasat bayramı Sumerler’ce de kutlanırdı (ER, X, 419).

Nevruz kutlamalarının nerede ve ne zaman başladığı bilinmese de (Rizvi – Pant, LXXVIII/2 [2004], s. 53) bu kutlamalara dair en erken referanslara İran kaynaklarında rastlanmaktadır. İran’da Zerdüşt öncesi dönemlerden itibaren hasat kutlamalarını ifade eden Mihrican ile (Mehrecan) bahar kutlamalarını ifade eden Nevruz’un var olduğu konusunda çeşitli bilgiler bulunmaktadır (ER, X, 341). Buna dair delillere Ahamenîler devrine ait (m.ö. 559-330) kabartmalarda rastlanır. Bu döneme ait saray duvarlarında bulunan temsilî resimler büyük ihtimalle Nevruz kutlamalarında krala yapılan yıllık hediye takdimini temsil etmektedir (Eliade, I, 320; Boyce, s. 57). İran’da güneş takviminin ilk ayı olan ferverdînin ilk gününde güneş koç burcunda iken bahardaki gündüz-gece eşitliği zamanında kutlanmaya başlanan Nevruz, geleneksel İran düşüncesinde efsanevî İran kralı Cemşîd’le veya Zerdüşt’le ilişkilendirilir. Başta Şâhnâme yazarı Firdevsî olmak üzere birçok kişiden gelen rivayetlere göre Nevruz, Cemşîd’in ifritlerce çekilen ilâhî saltanat arabasıyla göklere yükselmesi anısına kutlanmaktadır. Bu ifritleri Cemşîd’in yakaladığına ve insanların hizmetine verdiğine inanılır (ER, X, 341). Bir başka geleneğe göre ise Zerdüşt, eskiden beri ateşin kutsiyeti anısına kutlanan bahar bayramını Nevruz şeklinde düzenlemiştir (Boyce, s. 34).

İslâm öncesi İran geleneğinde Nevruz hem millî hem dinî karakterde bir bayramdı. İranlılar, Nevruz’u mitolojik kralları Keyûmers ve Cemşîd’in tahta oturuş günü, yeni kahraman Feridun’un, Cemşîd’in iki kızını esir alan dev Azdahak’ı (Dahhâk) öldürdüğü gün olarak kutlamışlardır (Widengren, s. 60 vd.; Eliade, I, 320). Eski İran’da Nevruz aynı zamanda genelde tabiatın, özelde ise ateşin yaratılışıyla ilgili dinî bir bayramdı. Dolayısıyla Mecûsîlik’te Nevruz ateşin efendisi Aşa Vahişta’ya atfedilmiştir. Nevruz’da, sonbaharla birlikte yeryüzünden ayrılan bitkilerin ve suların koruyucusu ilâhî varlık Rapîtvîn’in ilkbaharda yeniden yeryüzüne dönüşü de kutlanmaktadır (ER, X, 341). Bundan başka İran geleneğinde Nevruz günü “fereveşîler” (ölü kişilerin ruhları) inancıyla da irtibatlı görülür. Buna göre 20 Mart’ta dünyaya dağılan fereveşîler bugünün sonunda yeryüzünden çekilmektedir (Boyce, s. 72-73). Bu bağlamda Nevruz eskiye ya da eski yıla ait kötülüklerin, uğursuzlukların ve kıtlığın sona erdiği, yeni bir sevinç, umut ve bereketin başladığı gün olarak görülmektedir. Bu da bu bayramın İranlılar’ca dinî motiflerle bezenmiş tarımsal karakterli yeni yıl kutlaması olduğuna işaret etmektedir.

İran geleneğinde Nevruz’la ilgili çeşitli kutlamalar dikkati çekmektedir. Bunlardan rahipler Nevruz’u Âzer ayının 1-6’sında, halk Nevruz’u Ferverdîn’in 1-6’sında kutlardı. Sâsânîler döneminde 1-6 Ferverdîn’e (21-26 Mart) rastlayan Nevruz kutlamalarının yeni yılın ilk gününe denk düşen birinci gününe “Nevrûz-i kûçek” (küçük Nevruz) veya Nevrûz-ı âmme, altıncı gününe ise “Nevrûz-i büzürg” (büyük Nevruz) ya da Nevrûz-i hâssa denilirdi. Nevrûz-i hâssa Zerdüşt’ün doğum günü olarak da kutlanırdı (Boyce, s. 180; Taqizadeh, IX [1938], s. 607-608; ERE, V, 872).

Bugün az sayıda da olsa İran’da varlığını devam ettiren Mecûsîler’le (Gabarlar) Hindistan’daki Parsîler Nevruz (Cemşîd-i Nevrûz) kutlamalarını sürdürmektedirler. Mecûsîler’in 21 Mart’ta başlayan Nevruz bayramı yaklaşık iki hafta devam etmektedir. Yezdîler ise bu kutlamayı temmuz sonunda yapmaktadır (Boyce, s. 221). Nevruz kutlamalarına Sâbiî geleneğinde de rastlanmaktadır. Sâbiîler, kendi takvimlerine göre Kam Davla’nın ikinci gününde bir tür yeni yıl bayramı olarak kutladıkları Dihba Rabba’yı Nevruz Rabba (büyük Nevruz) olarak da adlandırırlar (Gündüz, Sâbiîler, s. 166).

Ortaçağ’dan itibaren çeşitli Türk boylarınca tabiatın yeniden uyanışı ve tarımsal faaliyetlerin başlangıcı vesilesiyle düzenlenen 21 Mart bahar kutlamaları Nevruz olarak adlandırılmıştır. Aynı tarih bazı Türk boylarınca kullanılan takvimlerde yılbaşını temsil etmektedir. Nitekim gerek güneşe göre düzenlenen on iki hayvanlı Türk takviminin, gerekse Sultan Melikşah’ın Celâlüddevle lakabına atfen kullanılan Celâlî takviminin başlangıcı (Nevrûz-ı sultânî) 21 Mart’tır (Genç, s. 17-18; Kafalı, s. 25). Çeşitli Türk boyları 21 Mart’taki yılbaşı bayramı için Nevruz kelimesinin farklı telaffuzlarını kullanmaktadır (Karaman, sy. 44 [1999], s. 39; Kazbekov, s. 4; Arnaut, sy. 4 [1995], s. 8-9; Şimşir, XL/469 [2002], s. 269).

21 Mart Nevruz şenlikleri gerek Asya Türk boylarında gerekse Selçuklu ve Osmanlı Türkleri’nde büyük bir coşkuyla kutlanmıştır. Selçuklular’da Nevruz resmî bayramdı (Korkmaz, sy. 8 [1999], s. 253). Osmanlılar döneminde kaleme alınan nevrûziyyeler, hekimbaşılar tarafından saraya takdim edilen Nevruz macunları ve Nevruz bahşişleri bilinmektedir. Takvimler müneccimbaşı tarafından her yıl nevruzda hazırlanır, padişaha, sadrazama ve diğer devlet ricâline takdim edilirdi. Nevruz, Osmanlı devlet adamlarının ve aydınlarının birbirlerini tebrik ettikleri bir bayramdır (Oğuz, sy. 53 [2002], s. 23). Nevruz kutlamaları özellikle 1980’li yıllardan itibaren Türk cumhuriyetlerinde resmî bayram halini almıştır (Karaboyev, s. 45; Separalin, s. 29; Kuli-zade, VIII/90 [1994], s. 55).

Nevruz’un bizzat Hz. Peygamber tarafından tasvip edildiği yönündeki telakki doğru olmayıp bu kutlama büyük ihtimalle İran’ın müslümanlarca fethedilmesinden sonra İslâm geleneğine girmiştir. Nevruz’u ilk resmîleştirenin Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî olduğu ve Fâtımîler döneminden itibaren bu kutlamaların yapıldığı bilinmektedir (Abdülmün‘im Sultân, s. 169; Shoshan, s. 40). Abbâsî Halifesi Mütevekkil-Alellah’ın Nevruz merasimlerinden çok hoşlandığı, oyunculara ve halka kırmızı-siyah ve sarıya boyanmış dirhemler dağıttığı söylenir. Nevruz İslâmî gelenekte çeşitli tarihî şahsiyetler ve olaylarla irtibatlandırılmıştır. Şiî ve Bektaşî geleneğinde Hz. Ali ile ilgili birçok olayın Nevruz gününde vuku bulduğu, meselâ Nevruz’un Hz. Ali’nin doğum günü, Hz. Fâtıma ile evlendiği gün ve Hz. Muhammed tarafından halifeliğinin ilân edildiği gün olduğu ileri sürülmüştür (Ponafidine, s. 357; Noyan, sy. 2 [1983], s. 102-103). Halk inanışına göre Hz. Âdem Nevruz gününde yaratılmış, Âdem’le Havvâ Arafat’ta o gün buluşmuş, yine o gün Allah insandan kendisinin rab olduğuna dair söz almıştır. Nevruz’un Hz. Nûh’un tûfan sonrasında karaya ilk ayak bastığı, Hz. Yûsuf’un kuyudan, Hz. Yûnus’un balığın karnından kurtulduğu, Hz. İbrâhim’in putları yıktığı gün olduğu da düşünülmüştür (Uslu, I/4 [1987], s. 24; ER, X, 342). Bununla birlikte bazı İslâm âlimlerinin Nevruz kutlamalarına karşı çıktıkları ve bunun ateşperest geleneğin bir uzantısı olduğuna dikkat çektikleri bilinmektedir (Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, IX, 234; İsmail Şehîd, s. 143).

Öteden beri Nevruz kutlamalarında en çok dikkat çeken hususlar arasında ateş ve su ile ilgili unsurlar yer almaktadır. Nevruz günü ve akşamı insanlar meydanlarda yakılan ateş başında toplanarak günahlarından arınmak ve talihlerini düzeltmek için ateş üzerinden atlarlar. Bazı Türk boylarında Nevruz günü ateşte demir ısıtılıp dövülür. Nevruz öncesi buğday, mercimek vb. tahıllar ıslatılıp çimlendirilir; elde edilen yeşil bitkiler ilâve taze yapraklar ve çiçeklerle birlikte evlerde hazırlanan Nevruz masalarında kullanılır. Nevruz masalarına Kur’an, boyalı yumurtalar, ayna, su dolu kâse, çeşitli meyve, tatlı ve baharatlar konulur (The Oxford Encyclopedia, III, 244). Bazı toplumlarda söz konusu bitkiler kutlamalar sonunda törenle nehre atılır. Bazı topluluklarda bu bayram için ayrılan sığırlar kurban edilir. Nevruz için özel olarak pişirilen yemeğin topluca yenilmesi, bayram süresince çeşitli yarışmalar düzenlenmesi ve oyunlar oynanması gibi âdetler de yaygındır.

Nevruz kutlamalarında 7 sayısıyla ilgili bazı gelenekler göze çarpmaktadır. Meselâ eski İran geleneğinde Nevruz törenlerinin bir parçası olarak yedi saksıya yedi çeşit tohum ekilir ve kutlamaların başlangıcında kralın önüne yedi çeşit tahıl, yedi ağaçtan taze dallar ve yedi gümüş para konurdu. Yine Nevruz dekorasyonu yedi çeşit nesneyle yapılırdı (EIr., XI, 524-526). Günümüzde de Nevruz yemeğinde yedi çeşit tahılın kullanılması bu sayıyla ilgili geleneğin devam ettiğini göstermektedir.

Nevruz sözlü ve yazılı kültürün en önemli kaynağı olmuş, başta Fars edebiyatı olmak üzere müslüman milletlerin edebiyatlarında önemli bir yer tutmuştur. Özellikle Şîa’daki konumu sebebiyle dinî metinlerde yer almış ve birçok eserin konusunu teşkil etmiştir. Şîa’nın İran’da resmî mezhep haline geldiği Safevîler döneminde bu konuda çok sayıda risâle yazılmıştır. Şiî kültüründe dinî rivayetlerde çokça zikredilmiş olan Nevruz’un Kitâbü Nüzheti’z-zâhid ve Kitâbü Lebbi’l-elbâb gibi eserlerde önemi ve mahiyeti üzerinde durulmuştur. Şiî geleneğinde âdetlerin söz konusu edildiği kitaplarda da bahsi geçer.

Fars edebiyatında Nevruz başta Firdevsî, Ömer Hayyâm, Ferruhî-yi Sîstânî, Nizâmî-i Gencevî, Hâkānî-yi Şirvânî, Sa‘dî-i Şîrâzî, Nâsır-ı Hüsrev, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Hâfız-ı Şîrâzî gibi büyük şairlerin divanlarında ve birçok eserde yer almıştır. (Yazar Şinasi GÜNDÜZ arkadaşımıza bu ayrıntılı çalışmalarından dolayı teşekkürü bir borç bilirim ve çalışması aynen alıntı yapılmıştır.)

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.