Geçmişten bugüne gelerek yaşatılmaya çalışılan geleneklerden bir tanesi ile karşınızdayız.
Oğuz Türklerinden bugüne geldiği öne sürülen ''Mayıs Yedisi'' geleneğinin adını 20 Mayısın Rumi takvime göre Mayısın 7'sine denk gelmesinden almaktadır.
Hıdrellez bayramıyla büyük benzerlikleri olan “Mayıs Yedisi”, Karadeniz bölgesinin Giresun-Bulancak, Ordu-Ünye ve Trabzon-Beşikdüzü gibi ilçeleri kapsayan bölgede, yılın bereketli ve sağlıklı geçmesi amacıyla kutlanan mevsimlik bayramlardan biridir.
O güne özel yapılan helvada "Mayıs Yedisi Helvası" ile de özdeşleşmiştir.
Mayıs Yedisi, Türkiye’de kutlanmasıyla birlikte bu bayramın Orta Doğu kökenli bir hasat şenliğinin devamı niteliğinde olduğu ve Yahudi bayramı “Şavuot”, “Pentekost” ya da Apollon'un doğum günü “Thargalia” festivalleriyle ilgili olduğu iddia edilmiştir.
Mayıs yedisi geleneğinin Çepnilerden kaldığı rivayet edilmektedir. Oğuz, Türkmen Çepni boyu. Üçoklar sol kolundan Oğuz Kaan’ın oğlu Gök Han’ın soyundan geldikleri kabul edilir. Çepniler, Doğu Karadeniz’in Türkleşmesinde önemli rol oynamışlardır.
Bu rivayete göre Çepniler Mayıs Yedisinde yaylaklara çıkmadan önce denizde kendilerini ve hayvanlarını yıkar, deniz havası alarak sağlık, güç ve moral kazanır, sonbahara kadar denizle vedalaşırlarmış.
Mayıs Yedisine bölgesel olarak hayvanların suda yıkanması ile bağlanarak “Su Bayramı” ve “Deniz Bayramı” da denilmektedir.
Mayıs Yedisinde halk erken saatlerde su kıyısına gitmekte, topluca suya girmekte, evcil hayvanlarını yıkamakta, suya 7 çift, bir tek taş atarak dileklerde bulunmaktadırlar.
Şenliklerde kayıkla geziye çıkmak, piknik yapıp uçurtma uçurtmak, spor müsabakaları, türküler eşliğinde halk oyunu ve horonlar oynamaktadır.
Geleneğe göre hayvanları özellikle ırmak, deniz suyuyla yıkamanın yaylalara çıkmadan önce onlara sağlık, güç ve enerji verdiğine, kötülüklerden arındırdığına inanılıyor.
Bu uygulamanın aynı zamanda yaz aylarını yaylalarda geçirecekler için sonbahara kadar denizle vedalaşma anlamına geldiği belirtiliyor.
Bazı yörelerde ise bir “Sacayağın” içinden geçilerek denize 7 çift, 1 tek taş atma geleneği gerçekleştiriliyor. Sacayaktan geçilmesi ''soyun sürdürülmesi'', denize atılan 7 çift taş ''dertlerin, belaların denize atılması'', tek taş ''dileklerin yerine gelmesi'' anlamına geliyor.
SACAYAKTAN GEÇME GELENEĞİ: Soyun sürdürülebilmesi kültürüne dayanır. Çocuğu olmayanlar dilekte bulunarak üç kez sacayaktan geçer. Üç kutsal sayılan bir rakamdır. Sacayak ana rahminin simgesidir.
DERE TAŞLAMA GELENEĞİ: İlkbahar, doğanın hayat bulduğu mevsimdir. Doğanın getirdiği yaşama zevkiyle insanlarda bütün kötülüklerden arınmak gereğini duyarlar. İnsanlar "Derdim, belam denize" diyerek yedi çift bir tek taş atarlar. Yedi kutsallığı olan bir rakamdır. Tek taş, dileğin yerini bulması için atılan sonucu taştır.
“Mayıs Yedisi” ülkemizde bölgelere göre değişik ritüellerle kutlanmaktadır.
Ordu’da Çataltaş mevkiinde denize girer, yedi dalgadan su alır. Alınan su; ev, ahır ve bahçelere serpilir. Küçük çocuklar kucağa alınarak yedi defa dalgadan geçirilir.
Trabzon’da, delikli taş olarak adlandırılan kayanın içinden geçilir ve tekneyle etrafı dolaşılır. Bu sırada dilek tutulur.
Kutlamaların ortak özelliği halkın o gün iş yapmadan sabahın erken saatlerinden gün bitimine kadar türlü etkinliklerle deniz kıyısında eğlenerek vakit geçirmesidir. Yapılan etkinliklerde deniz suyunun kötülükleri dağıtarak insanlara iyi geleceğine, sağlık getireceğine inanılmaktadır.
Geleneksel nitelikleriyle halka umut aşılayan Mayısı Yedisi geleneği, aynı zamanda gurbete gidenlerin sıladakilerle, iç kesimlerde yaşayanların sahildekilerle bir araya gelerek iletişim kurmalarına da vesile olmaktadır.
Yukarıda ki yazılanlara göre ve bugüne kadar tüm törenlerin amacı insanları bir araya getirerek kaynaştırmak, güzel bir gün geçirmek ve gelenekleri nesillerden nesillere aktarmak.
Yazımızı güzel Necdet Evliyagil’in “Mayıs Anısı” şiiri ile bitirelim.
Mayıs Anısı
Bulutlar dağıldı,
Gökyüzü kavuştu mavisine;
Leyleğin kanatlarında,
Bahar geldi
Güzelliğine..
Renkler tomurcuklandı
Ovasında, dağında
Sessizliğine…
Sen de Mayısın
En ılık bir gününde,
Rüzgârın,
Hafif hafif estiği,
Yağmurun,
Doğayı güzelleştirdiği,
Gözün,
Kederinden, sevincinden
Çözüldüğü bir anda
Çıkıp gelmiştin;
Ve hayat ne güzel
Ne güzel demiştin..
Evet, hayat güzeldi
Senin yanında,
Başım, göğün mavisine değerdi..
Mevsimler
Kovaladı birbirini,
Renkler
Şekil değiştirdi;
Bahar geldi, kış geldi,
Dallar sanki
Bizim için filizlendi, hüzünlendi..
Gene Mayısın
En ılık bir gününde,
Rüzgarın hafif hafif estiği
Bir sessizlik içerisinde,
Geldiğin gibi
Gitmedin..
Kayboldun sonsuzluğunda
Sevincin, kederin.
Bir eski hatıra var mı, yok mu
Demedin?
(Necdet Evliyagil)