Ülke olarak zor günlerden geçiyoruz, başta deprem bölgesi olmak üzere yurdumuz sürekli saklanmaktadır. Deprem bölgesindeki yakınlarımızdan sonra o bölgede yaşayan arkadaşlarımızdan da olumlu veya olumsuz haberler alıyoruz, onlarla sevinip, onlarla üzülüyoruz.

Depremin ortasında, o can pazarının ortasında yaşayan ve birçok yakınını kaybeden şair- yazar dostum arkadaşım Mustafa Erkenekli’nin yaşadıklarını kaleme aldığı yazısını siz kıymetli okurlarımla paylaşmak istiyorum.

ÖLMEK Mİ ZOR YAŞAMAK MI?

Uykudasınız... Hiçbir şeyden haberiniz yok ve yaşadığınız bina üstünüze çöker. Geçici olarak uyuduğunuzu sandığınız uykunun ebedi olduğunu bilmeden, kimseden helallik istemeye dahi fırsatınız olmadan uyumaya devam edersiniz.

Uykudasınız... Büyük bir sarsıntıyla uyanıp ya anında kendinizi dışarı atıyor ya da sarsıntının durmasını bekleyip sevdiklerinizle birlikte dışarı çıkarsınız. Sevdikleriniz yanınızda ya; ne ev aklınıza geliyor ne de içindeki eşyalar. Tek düşündüğünüz şey, bir an önce onlar için güvenli bir barınak bulmak...

Uykudasınız... Büyük bir sarsıntının ardından gözlerinizi açtığınızda kendinizi zifiri bir karanlığın ortasında bulursunuz. Çok geçmeden "Sesimi duyan var mı?" diye bağıran insanları duyarsınız. Eğer başınız çok sıkışmamışsa ve cevap verecek durumdaysanız sesinizin dışarıdakiler tarafından duyulması umuduyla can havliyle bağırırsınız. Sesiniz yeterince duyulmamış olmalı ki biraz sonra dışarıdan "Eğer sesimi duyuyorsan iki defa vur" şeklinde yeni bir çağrı duyarsınız. Ellerinizi oynatacak kadar şanslıysanız ve bulunduğunuz yer enkazın çok altında değilse birkaç saat sonra göçük altından çıkarılıp apar topar hastaneye götürülürsünüz.

İşte asıl acı, bu andan itibaren başlar. Daha birkaç saat önce "İyi geceler, oğlum/kızım" diyerek yatağa girdiğiniz çocuklarınızdan ve aynı yatağı paylaştığınız eşinizden habersiz vaziyette önce bir ambulans sedyesinde ardından da bir hastane yatağında bulursunuz kendinizi. Ağzınıza bağlanan oksijen tüpü, nabzınızı ölçmek için kolunuza takılı bir yığın kablo ve çevrenizde dönüp duran sağlık görevlilerinin acıyan bakışları arasında canınızı kurtarmanın sevincini yaşamak yerine enkaz altında kalan sevdiklerinizin akıbetinin merakını ve üzüntüsünü yaşarsınız. Saniyeler güne, dakikalar aya, saatler yıla dönüşürken kaç kez ölüp dirildiğinizin hesabını yapmak için bilinen sayıların yeterli gelmediğini anlarsınız.

Etrafınızdaki insanlar tamamen iyi niyetli olarak "Çok şükür, enkazdan sağ salim çıktınız" derken, siz sevdiklerinizi düşünüp şükür ile hüzün arasında gidip gelirsiniz. Odanıza her giren insana sevdiklerinizi sorar ve her seferinde benzer cevaplar alırsınız:

"Enkazdan kimlerin çıktığını bilmiyorum. Çıkmışlarsa bile başka hastaneye götürülmüş olabilirler."

Bir asır gibi yaşadığınız bir günün ardından ikinci günün sabahında, etrafınızda dolaşan yüzler değişse de sizin sorunuz değişmez:

"... Mahallesindeki ... Apartmanında oturuyordum. Eşimin ismi Nejla, oğlumun ismi Mustafa, kızımın ismi Elif. Acaba o adresten enkaz altından çıkarılıp buraya getirilenler oldu mu?"

Sizin sorunuz aynı olunca cevap da aynı olur:

"Enkazdan kimlerin çıktığını bilmiyorum. Çıkmışlarsa bile başka hastaneye götürülmüş olabilirler."

Biraz sonra odanızın kapısında tanıdıklarınız görünür. Bir yandan gözlerinizdeki yaşları silerken diğer yandan boğazınızdaki düğümü çözüp güç bela konuşmaya çalışırsınız:

"Çocuklarımdan ve eşimden haberiniz var mı? Onlar ne durumda?"

İçlerinden biri size cevap vermek zorunda olduğunun bilincinde ama gözlerini kaçırarak, kızınızla annesinin enkaz altından yaralı olarak kurtarıldığını ve sağlık durumlarının iyi olduğunu, oğlunuzun da enkaz altından ses verdiğini söyler.

Bu cevap sizi rahatlatmak yerine ruhunuzun mengenede kalmış gibi sıkılmasına …

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.