Mart ayı ile birlikte başımızı gökyüzüne kaldırdığımızda göreceğimiz ‘’Leylekler’’.
Çocukluğumuz da ‘’Hacı Leylek’’ ya da ‘’Hacı Baba’’ diye adlandırdığımız ve baharın müjdecisi ‘’Leylekler’ ’imiz.
Müslümanların göç eden leyleklerin haç için gidilen yolda Mekke’den geçmeleri sebebiyle adlandırdığımız ‘’Leylekler’’.
Dolayısıyla Anadolu da leyleklere saygı ile bakılır ve sevilir.
Leylekler bugünlerde cami kubbelerini, elektrik, telefon direklerini, en yüksek ağaç tepelerini, evlerin bacalarını yuva tutuyorlar. Yuvalarında rahatlar, kimse onları da rahatsız etmiyor ve edemez de. Artık  günlük hayatın bir parçası olarak görülüyorlar.
‘’Leylek’’ kelimesi farsça bir kelime olup’’Legleg’’olarak yazılır. 
Bütün dünyada farklı ülkelerde hatta farklı lehçelerde yazılışı söylenişi ne olursa olsun anlamı ‘’Boş boş konuşmak’’ anlamındaki ‘’Laklak’’ dan  gelmektedir.
İnsan dostu olan leyleklerde tek eşlilik hayatının yanı sıra insanlarda ‘’Yuvayı diş kuş yapar’’ deyimine ters olarak yuvayı erkek leylek yapar.
Leylekler insan yaşantısında, kültüründe ve hatta folklorunda çok önemli bir yer almaktadır. Resimlerinde, türkülerinde, hikâyelerinde kullanmışlar ve kutsallaştırmışlardır.
Leyleklerin birbirlerine yardım etmesi nedeniyle İbranice leylek sözcüğü "Bağışlayıcı" ve "Nazik" anlamına gelen ‘’Hesed’’ kelimesinden türeyen ‘’Hasida’’ kelimesinden gelmektedir. Hata Antik Mısır'da ‘’Ruh ‘’ya da ‘’Ba’’ ile özdeşleştirilmiştir.
Yunan ve Roma mitolojisinde çocuklarına   leyleklerin yaşlı büyüklerine baktıklarından, yaşlanınca ölmediğini adalara uçup insan şekline büründüğü anlatılır

 Almanlar ve Hollandalılar, Lehler, Litvanyalılar ve Ukraynalılar bir evin üzerinde leylek yuvası olmasının evi yangına karşı koruduğunu leyleklerin ruhlarının insan olduğuna inanıldığı için de iyi şans getirdikleri inancı ile çatılarının üzerine leyleklerin yuva yapmasını sağlamaya çalışırlar. 
Anadolu'da ise leyleği havada görmenin o yıl içinde çok gezileceği inancı  ve evinin çatısına leylek konmasının da yakın zamanda ev sahibi olacağına inancı vardır.
Leylek sadece hep iyiliklerle anılmıştır ki rahatsız edilmedikçe her hayvan gibi insanoğluna yakın durmuştur. Leylekler bu kutsallığı ile görsel sanatlarda da kullanılmıştır. Resimleri Hiyeroglifi yazı  olarak, posta pulu üzerinde kullanılmıştır. 
Ülkelerin sembolleri olmuş Litvanya'nın ulusal kuşu, Belarus’un, Fransa'nın Alsace bölgesini sembolüdür leylekler.  Hannover'de yapılan Expo 2000'de Polonya'nın maskotu leylektir. Venedik'li Cicogna ailesinin ve Hollanda'nın Lahey kentinin armalarında leylek bulunur. Dolayısıyla leylek hanedanların armalarında agzında yılan tutan bir kuş olarak da görülebilir. Hatta halk arasındaki bir düşünceye göre 19. Yüzyıla kadar leyleklerin sadece Cumhuriyet ile yönetilen ülkelerde yaşadığı düşünülmüştür.
Türkiye’nin birçok yerinde konaklama imkânı bulan leylekler özellikle Bursa’nın Karacabey ilçesinin Eski Karaağaç köyünde bulunan Ulu abat Gölü çevresinde ‘’Leylek Festivali’’ düzenlenmektedir ve kullanılmayan köy okulu da leylek evine dönüştürülmüştür. Bu çalışmalar sonucunda Avrupa Tabiat Mirası Vakfı 9.cu ‘’Leylek Evi’’ olarak Eski Karaağaç köyüne 2011 yılında “Avrupa Leylek Köyü” ismini vermiştir. Benzer olarak da Beyşehir Gölü yakınındaki ‘’Leylekler Vadisi.’’ 
Ahmet Haşim’in eserlerinden biri olan  Gurebâhâne-i Laklakan; özellikle leylekler olmak üzere göçmen kuşların bakım ve tedavisi için 19. Yüzyılda Bursa’da kurulmuş ilk hayvan hastanesidir.
Osman Gazi Belediyesi Gurebâhâne-i Lâklâkan’ı 2010 yılında tekrar restore ederek sahipsiz sokak hayvanlarını tedavi etmek üzere hizmete açmıştır.

Leylekler sadece kutsal olarak görmekte yanlış olur. Yapısı gereği doğanın korunmasına hizmet etmektedir. “Leyleğe taş atanın kolu kırılır” sözü de leyleklerin korunması ve yaşatılması için söylenmiştir.
Uğur sayılan leyleklerde öncelerde kız çocukları leyleği görünce “Leylek saçımı uzat! Leylek saçımı uzat!” diyerek saçını aşağı doğru çekerlermiş.
Tekerlemeler de  “Leylek leylek havada” tekerlemesi söylenirdi.’’

Leylek leylek havada
Yumurtası tavada
Oynaşıyor çocuklar
Dağda, kırda, ovada
 
Çağrın gelsin, ot yesin
Ot yemezse, et yesin
 
Leylek leylek likirdek
Hani bana çekirdek
Çekirdeğin içi yok
Sarı kızın saçı yok
Süleyman'ın suçu yok
 
Leylek leylek havada
Yumurtası tavada
Kızlar kahve kavurur
Şıngıraklı tavada

Leylekleri şimdide türkülerde görüyoruz. Sivas’ın Sarkışla aşığı Âşık Devarani (ölüm 1993) yazdığı türküde Müslüm Gürses (Müslüm Baba) yorumuyla da 1986 da ‘’Yıkıla Yıkıla’’ albümüyle şarkıya dönmüştür.
Leylek Baba, Leylek Baba selam götür benden yar’a
Bülbül gibi düştüm dala, bildirsene Leylek Baba
Git güle güle, gel güle güle
Benim yâr’e avazımı bildirsene Leylek Baba
Devran Baba çal sazını    
Benim yâr’e avazımı bildirsene Leylek Baba
Git güle güle, gel güle güle
Bülbül gibi düştüm zara bildirsene Leylek Baba
(Söz-Müzik: Âşık Devrani)
    Masallarda karşımıza çıkan leylekler ‘’ Tilki ile Leylek ‘’, ‘’Çiftçi ile Leylek Çocuk’’ “Obur Kurt ile Leylek”, masallarında özellikle baba ve anne ye gösterilen saygı olarak konu edinilmiştir.
 “Tilki ile Leylek” masalında:
Ormanda yaşayan Tilki ve Leylek birbirlerini evlerine davet ederler. Tilki evine gelen leyleğe yemeğini düz bir tabakta çorba ikram edince tabii ki leylek uzun gagalarıyla bu çorbayı içemez ama hiç bir şey söylemeden ve karnını doyurmadan misafirlikten ayrılır. Böylelikle tilki aklınca leyleği küçümser. Leylek de tilkinin daveti üzerine mecburen tilkiyi evine davet eder. Leylek de çömlek içine koyduğu yemekle tilkiye ikramda bulunur. Tilki gelen çömleğe ağzı girmeyince yemeğini yiyemez bir şey söylemeden ve karnını doyurmadan misafirlikten ayrılır. Böylelikle leylek, tilkiye dersini verir.
Bu hikâyede kurnazlığın, aldatmanın ne kadar kötü bir davranış olduğunu gösterir ki, hikâyede tilki, kurnazlığın ve cimriliğin; leylek ise dürüstlük ve bilgeliğin sembolü olarak tanımlanır.
“Obur Kurt ile Leylek” masalında ise, boğazına kemik saplanan açgözlü kurda yardım eden leyleğin iyiliğe bir karşılık beklerken, kurttun teşekkür etmek yerine leyleği kovalamasını amlatır. Bu hikâyede kurt kabalığı, nankörlüğü; leylek de saflığı ve yardımseverliği temsil etmektedir.

Antik Yunan’da leylekleri öldürenlere idam cezası veriliyordu. Yılanları avladığından korunan leylekler Antik Tesalya'da "beyaz kuş"(Virgil) olarak adlandırılıyor ve bunlarının gelmesiyle birlikte asma dikimi zamanı geldiğini bilerek dikim yapılırdı. 
Hatta leylekler ‘’beyaz Yalanlar’’ olarak da kullanılırdı. Türkler, ,Antik Roma, Prusya, Almanya, Polonya, İsviçre, Hint, Ermeni, Mansi ve Slav bölgelerinde bebeklerin leylekler tara getirildiği yalanı. “Ben nereden geldim?” diye soran çocuğa “Seni leylek getirdi.” kaçamak cevabının verilmektedir.
Nasreddin hoca ilk defe gördüğü bir leyleği hiçbir kuşa benzetemediğinden dolayı leyleği yakalar gagasını, kanatlarını ve tırnaklarını keserek “Şimdi bir kuşa benzedi.’’ Diyerek ilaha bir kuşa benzetir.
Leylekleri romanlarda görmekte mümkündür. Jean-Christophe Grangé ın “Leyleklerin Uçuşu” kitabı hatta aynı isimle 2012 yılında sinema filmi çekilmiştir.
Leyleğin hava görülmesin de insanlar kendileri için ‘’Bu sene hep gezeceğim.’’ ifadesini kullanarak kendilerine tatil planlamaları da bir ayrı ayrıntıdır. Leyleği uçarken görenin nasibi uçar. Yuvasında otururken görenin nasibi toplu olur. Leyleği havada gören çok gezer. Leyleği otururken gören “Hacı baba sen otur ben gezeyim” demelidir. Leyleği otururken görenin o yıl evde oturacağına; uçarken görenin çok gezeceğine inanılır.

Leyleklerin diğer kuş türlerin göre ortalama yetmiş yıl yaşamalarından dolayı çok yaşlı kimselere insanlarca “leylek eti yemiş” denmesi. 
Leyleklerin her yıl aynı yuvaya dönmeleri, tek eşli yaşamaları, yavrularını uzun süre yuvada özenle beslemeleri, ailelerinin yaşlı bireyleri ile yakından ilgilenmeleri, onlara yiyecek temin etmeleri, insanla iç içe olarak evin bacasında yaşamaları insanoğlunda saygı uyandırmıştır.
Çin kaynaklarında tabiatüstü kudrete ve özelliklere sahip olan, yağmurun yağması ve rüzgârın esmesi hususunda emirler verebilen İ-ci-Ni-su-tu’nun yaz ve kış tanrılarının kızları olarak nitelendirilen iki karısından söz edilmektedir. Bu kadınlardan birisi dört çocuk doğurur ve bu çocuklardan birisi, beyaz leyleğe dönüşür Söz konusu rivayetten de anlaşılacağı üzere leylek, insan soyludur, leyleğin Türk inanç ve düşünce sisteminde yer alan kimi kutsal kuşlarla ilgili inanışlardan bütünüyle bağımsız olmadığını göstermektedir. 
Leyleğe dolaylı bir şekilde yer veren eski yazılı kaynaklardan birisi de Divanü Lügati’t-Türk’tür. Eserde yer alan Saka hükümdarı Şu ile ilgili aktarımlar arasında leylekten söz edildiği görülmektedir. Söz konusu aktarımlarda Zülkarneyn’le mücadele eden Hakan Şu, geri çekilen Zülkarneyn’i takip ederek Balasagun’a kadar geri döner. Kendi adıyla “Şu” olarak adlandırılan bir şehir kurar ve oraya bir tılsım bağlanmasını emreder, leyleklerin bu şehrin karşısına kadar geldiğini fakat şehrin ötesine asla geçemediklerini ifade eder.
Türkler arasındaki hayvanların her türlü davranışını iyiye ya da kötüye yorma geleneği çerçevesinde Hun kağanı Attilâ’nın hayat hikâyesiyle ilgili aktarımlarda da görmek mümkündür. Hunların hükümdarı Attilâ, Akileya’yı kuşattığında yuvalarını şehrin çatılarında kurmuş leyleklerin, her zamankinin aksine yavrularını şehrin dışına götürdüklerini fark eder. Attilâ, bu olayı şehrin düşeceğine bir işaret olarak algılar. “Aç kalmış veya korkmuş leyleklerin kuşatma altındaki şehri terk etmelerinin doğal olmasının pek önemi yoktur. Attilâ, ileride ne olacağını önceden kestirebilen leyleklerin, orduları engellemeseydi şehirlilerin davranacakları gibi davrandıklarını düşünür. Ama leyleklerin kaçarken şehrin mutluluğunu götürmelerinin şehrin düşmesine neden olacağını da düşünmüştür kuşkusuz.” diğer pek çok millette olduğu gibi Türkler hayvanların her türlü davranışını hayra ve şerre yormuşlardır 
Anne ve bebek arasında oynanan  “leylek oyunu”.
Bebeklerde görülen cilt hastalıklarına “leylek ısırığı”, “melek öpücüğü” gibi adların verilmesi 
Bilge Seyidoğlu tarafından Erzurum’dan derlenen masalların üçünün kahramanı olan leylek. Leylek, çocuğun ve yuvanın koruyucu ruhu olan Umay ve Ayısıt’ın vazifesini üslenmektedir. 
Leylek, baharı müjdeler. Güzün uzak diyarlara gidişlerinin ardından yüz yirmi gün sonra yuvalarına dönerler. O zaman bahar gelmiş demektir.
Leyleği öldürmek iyi değildir. 
Leyleğin üç ya da dört yavrusu olur, birini kurban eder.  Leyleğin eşi ölürse çiftleşmediği; evini bozmanın felaket getireceği yaygın inanışlardır. Evin üstüne yapılan yuva yıkılmaz. Ev göçse de leyleğin yuvasını bozmak iyi değildir. Leyleğin yavrularından birini yuvadan düşürmesi, yavrularından birisini Tanrı’ya kurban ettiği inancını doğurmuştur. Böylesi bir davranış biçimi, güney ülkelerine, başka bir deyişle kutsal topraklara gidip gelen “hacı” leyleğe uygun bir davranış olmakla birlikte, söz konusu eylemle ilgili yorumun, ilk doğan erkek çocukların Tanrı’ya kurban edildiği eski Filistin geleneğine kadar dayandığını ifade etmek de mümkündür 
Leyleğin yuvasının bozulmaması gerektiğine kutlu bir kuş olarak kabul edilen leyleğin kutsal topraklara gidip geldiğine inanılmasının yanı sıra, evi ev ahalisiyle birlikte koruyan, bereket getirici bir “iye” olarak algılanmasındandır. Çatıdaki yuvanın evi yangın ya da ateşten koruyacağı, yuvası bozulduğu takdirde evi yangından korumayacağına dair inanç çok iyi bilinmektedir. 
Leylekler tek ayak üzerinde durabilen kuş türü olup dişi-kadın, dişi ruh, doğurucu ananın sembolü olduğu görülmektedir. 
Hayat ağacı (âlem ağacı) ve leylek arasında doğrudan bir bağlantı vardır. Türk mitolojisinin ağaçtan doğan çocuklarıyla leyleğin getirdiği çocuklar, aynı görülmektedir. Ağaç, kuş, koruyucu dişi ruh (Umay), yuva, doğum ve çocuk arasındaki ilişki ( Güney ve Kuzey Sibirya Türk topluluklar inançlarında) hayat ağacının ilk kayın olmak üzere, koruyucu ruh Umay’ın Cennetten gönderilirken Tanrı’nın izniyle yanında getirdiği kayın ağacı, doğumun baş aktörü olarak yerini korumuştur. Tanrı kutu taşıyan kayın, Umay’ı sembolize eden bir objeyle birlikte sağlıklı doğum, sağlıklı anne ve bebeğin teminatı anlamı taşımaktadır.
Umay ile leylek arasındaki bir başka bağ renk itibariye kurulabilir. Tanrı mekânına aitlik ve kut ifade eden ak renk, ak saçlı Umay’dan ak tüylü leyleğe dönüşerek sembolize edilmiştir. 
Umay’ın çocukların dünyaya gelmesini sağlayan ve onları koruyan Umay’ı temsil eden kutsal kuşların yerine de “hacı” leyleği geçirmiştir
Türk lehçelerinde kullanılan “bala” kelimesi, kuş ile bebek/çocuk arasındaki ilişkinin göstergesidir. Hem kuş hem de bebek için kullanılan “bala”nın ilk anlamı “kuş yavrusu”dur.
Çocukları korumak üzere görevlendirildiğine inanılan ana-kuş/Umay/Ayısıt ve onun günümüzdeki sembolü olan leylek kut taşımakta ve nazardan korumaktadır. 
Leylek dışkısı halk arasında “her derde deva” olarak görülmektedir. Nazarlık olarak bez içinde çıkınlanıp düğümlendikten sonra evde, sandıkta vb. özenle saklanmaktadır.
Leylek ile bebek arasındaki ilişki loğusa hamamında da ortaya çıkmaktadır. Doğum yapmış kadın ve bebek kırk gün sonra hamama götürülüp “çıngıl” ile kırklanmaktadır. Bir ip üzerine dizilmiş leylek gagası, kemiği, kuş kanadı, üzerlik, nazarlık, mavi taş, eski kilit, madeni para, midye kabuğundan oluşan çıngıl, son durulanma suyunda tasın içine konmakta ve üçer kez bebek ve lohusanın başından aşağı dökülmektedir.
Leylek bacağı nazardan ve büyüden korumak maksadıyla kullanılış amacına göre farklı işlemlerden geçirilmektedir. Her uygulamada farklı dualar yanında mutlaka Fatiha Suresi okunmaktadır. Leylek bacağı nazarlığı yapımında zamanlama da önemlidir. Mutlaka eski takvime göre yapılmalıdır. Abdestsiz hiçbir dua okunmamalı, büyü yapılmamalıdır. Nazarlık olarak hazırlanan leylek bacağı, kesinlikle başkasına gösterilmemeli; örtülü durmalıdır. Gösterilmesi durumunda tılsımın bozulacağına inanılmaktadır 
Leylek bacağı nazarlıkları ev, insan ve hayvanlar için hazırlanmaktadır. Ev için yapılanlar, leylek ayağının perdelerine, özellikle de yazı yazmaya müsait olan ayağın alt kısmına bazı dualar yazılarak ve öd ağacı ile tütsülenerek hazırlanmaktadır. Bu iş için özel beyaz kalem kullanılmaktadır. Yazılan ayetler ev sahibinin yıldızına göre değişiklikler arz etmektedir. Yedi ip bağlanarak evin en görkemli yerine asılması; tuvalet ve banyoya yakın olmaması gerekmektedir. Yedi ip bağlama, yaşlı koruyucu ana ruh Umay’ın saçlarını ve cennetin-göğün yedinci katını sembolize etmektedir. Bu inancın uzantıları Anadolu’da leylek görünce saçları çekme ve bu sayede uzun, güzel saçlara sahip olunacağı şeklinde yaşamaktadır.
İnsanlar için yapılan nazarlıklar leylek bacağından kesilmiş 3 cm.lik parçalar iyice temizlendikten sonra kemik delinerek yapılmaktadır. Delik kısma dua okunması özel bir önem arz etmektedir. Daha sonra kemiğin üzerine dua yazılıp yedi kat özel ibrişimle sarılmaktadır. Nazarlık yetişkinler tarafından boyna asılmakta veya iç çamaşırların iç kısmına iliştirilmektedir. Bebeklerin ise kundağına veya beşiğine takılmaktadır. Yetişkinler ve bebekler için hazırlanan nazarlıklar için okunan dualar farklı olmaktadır. 
Kendisine nazar değdiğine inanan kişi, nazar duası okunduktan sonra “Nazarım taş kendim kuş…”(3 defa) deyip kendini duvara ya da taşa üç kere vurursa nazardan kurtulacağı inancı yaygındır.
Bir masalda, Tanrı’nın sayısız bir şekilde çoğaldıkları ve gereğinden fazla soruna neden oldukları için bir çuvala doldurduğu kurbağa, kertenkele, yılan ve diğer bazı hayvanlardan söz eder. Masalda Tanrı, çuvalı denize boşaltması için bir insana verir. Zayıf adam, içinde ne olduğunu görmek için çuvalı açar. Bütün hayvanlar kaçıp saklanır, bundan dolayı da Tanrı adamı, onları avlaması ve pisliklerini temizlemesi için bir leyleğe dönüştürür
Leylek Hint-Avrupa inançlarında, tanrıların insanlara tarım sezonunun başında gönderdiği bir elçi olarak kabul edilen beyaz leylek, toprağı uyandırmak için sıcaklık ve yeni bir hayat getiren, hasadı arttırmak için ekinleri koruyan bir elçidir.
 Antik Roma devrinde insanlar, leyleklerin düşünceli ve özverili hayat tarzlarından çok etkilenmişler ve gençlerin yaşlıları gözetmeleri gerektiği konusunda çıkarılan yasalara “leylekler yasası” adını vermişlerdir.
Slavlar, leyleklerin gökten baharı ve yeni doğacak çocukları getirdiğine, vefat edenlerin ruhlarının leyleğe dönüşüp gittiğine inanışı yaygındır. 
Beyaz leylek, Almanlarda Donor adlı Tanrı’nın kutsal kuşu olmuştur. Bundan dolayı leyleğin istediği gibi davrandığına; leylek yuvasının şimşek ve yıldırımdan koruduğuna inanılmaktadır.
Böcekleri yiyerek tarlaları temizleyen leylek, Ermenilerde tarlaları koruyan bir varlık olarak düşünülmüştür.
Ukrayna’da hangi köyde leylek çok olursa, o yıl orada çok mahsul olacağına inanılmıştır.
Bulgarlar ve Sırplar, beyaz leyleğin yağmuru önceden sezdiğine inanmışlardır. 
Almanya ve İsviçre’de şöyle bir inanç vardır: Eğer leylek baharda temiz gelirse yaz kuru ve sıcak olacak; kirli gelirse soğuk ve yağmurlu olacaktır
Leyleklere hakkında bu bilgilerden sonra isterseniz bir ‘’Leylek Leylek Havada’’ masalı ile yazımızı bitirelim.
Bir zamanlar, uzak bir köyde bir leylek yuvası varmış. Anne leylek, dört yavrusu ile beraber bu yuvada yaşıyormuş. Yavruların gagaları henüz kırmızı olmadığı için siyahmış. Aşağı sokakta çocuklar oyun oynuyorlarmış. Leylekleri görünce, çocukların en yaramazı şarkı söylemeye başlamış. Çok geçmeden tüm çocuklar katılmış bu şarkıya. Hep bir ağızdan “Leylek leylek havada, yumurtası tavada.” diye şarkı söylemeye başlamışlar. Yavru leylekler çok korkmuşlar. Hemen anne leyleğe: “Bu çocuklar bizim için çok kötü şeyler söylüyorlar, korkuyoruz.” demişler. Bunun üzerine leylek anne “Siz kulak asmayın onlara” diye teselli etmiş yavrularını. Ama çocuklar şarkılarını söylemeye devam etmişler. Şarkıyı söylerken bir yandan da parmaklarıyla leylekleri gösteriyorlarmış. İçlerinde yalnızca bir çocuk katılmamış onlara. Çocuğun adı Peter imiş. Peter: “Hayvanlarla alay etmek çok çirkin bir şey” diyormuş arkadaşlarına ama dinleyen kim?Ertesi gün, çocuklar oynamaya geldiklerinde yine şarkı söylemeye başlamışlar. “Leylek leylek havada, yumurtası tavada…” Yavrular çok korkmuşlar. Annelerine: “Yumurtamızı tavaya mı koyacaklar?” diye sormuşlar anne leyleğe. Anne leylek “Yok canım, siz bir an önce uçmayı öğrenmeye bakın. Uçmayı öğrenince sizinle çayırlara, bataklıklara gideceğiz. Sonbahar gelip de havalar soğuyunca, sıcak ülkelere göç edeceğiz. Kış gelince burada havalar çok soğur burada, her şey donar” diye öğüt vermiş onlara. Yavrular: “Bu yaramaz çocuklar da burada donarlar mı?” diye sormuşlar annelerine. Anneleri onlara: “Hayır, donmazlar ama çok üşürler, karanlık odalarda otururlar ve çok sıkılırlar. Oysa sizler, gideceğimiz sıcak ülkelerde güle oynaya uçacaksınız. ” diye karşılık vermiş.
Herkes gökyüzünde bir leylek görmeleri ve tatillerini de gönüllerince geçirmeleri dileklerimle.

(Yrd. Doç. Dr. Pervin ERGUN,’’ bebekleri dünyaya leyleklerin getirdiğine dair inancın Türk mitolojisindeki kökleri üzerine’’ yazısından ve ‘’CİCİCEE’’ web sitesinden yararlanılmıştır.)


 

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.