Kişinin kıymeti, dilinin altında ve kalemin ucunda gizlidir, onu söz ve yazı açığa vurur.

(Ali Fuat Başgil)

Uzun zamandır yazmak istediğim fakat bir türlü yazamadığım bir konu; yazı yazmak.

Yazının sözlükteki anlamları şu şekilde sıralanmıştır.

1. Düşüncenin belli işaretlerle tespit edilmesi, yazma işi.

2. Herhangi bir harf düzeninde biçim ve sanat bakımından özellik gösteren tür.

3. Herhangi bir konuda yazılmış bilim, düşünce ve sanat ürünü

4. Anlam, sanat veya biçim bakımından yazılan şey, makale

Örnek: İlkyazı denemelerim için gazete bulmaya çalışıyorum. F. R. Atay

5. Seslerin harflerle, hecelerle veya resimlerle gösterilmesi.

6. Üzerinde görüş birliği sağlanmış her sese karşılık gelen sembol ve işaretlerin sistemli bir şekilde dizilerek kalıcı zemin üzerine oluşturulduğu iletişim aracı.

7. Görüntüde yer alan, fakat görünürlüğün bir parçası olmayan her çeşit yazıyı anlatır terim.

Birde yazarlar vardır ki yine sözlüklerdeki anlamı şöyledir yazarın.

1.bilim, sanat ve yazın alanlarında kitap yazan kimse.

2.yazınla uğraşan, yazınsal yapıtlar veren, kitaplarıyla, yazdıklarıyla tanınan kimse, yazıncı.

...

Kalem aklın dilidir.

(Cervantes)

Buraya kadar yazı ve yazarın ne olduğunu anlamış olduk. Ama yazmanın zorluğu, duygu ve düşüncelerin okunur bir şekilde yazılıp yazılmadığıdır esas konumuz. Konuyu yazan kişinin bir farkının olup olmadığı ise onun okunmasıyla belli olur.

Bir konu hakkında yazı yazacaksak ilk önce o konuya vakıf olmamız ve konuyla ilgili araştırma yapmamız gerekir. Belgesiz, bilgisiz ve sıradan yazıların bir değeri olmadığı gibi yazarında inandırıcılığı olmaz.

Günümüz dünyasında yazar sıfatı taşıyan ve çeşitli gazetelerde dergilerde o kadar çok yazar vardır ki belki sayısını tahminde zorlanırsınız. Ama akılda kalan, toplumun büyük bir kesimine hitap eden, tarafsız olduğu gibi insanları aydınlatma, bilgilendirme ve doğru yolu gösteren yazar yok denecek kadar azdır.

Bir grubun, bir kişinin, bir siyasi partinin düşünceleri doğrultusunda yazanlara bu sıfatı vermemek lazımdır. Çünkü yazdıkları gün batmadan anlamını yitirdiği gibi bu sanatı çıkarları için kullandıkları çok açıktır.

Uzun zamandır yazı yazan bir kişi olarak yazmanın bir yoğunlaşma ve zahmetli bir iş olduğunu bilenlerdenim. Sizler bu yazıyı okurken belki on dakikada belki de yirmi dakikada okuyup bitireceksiniz. Ama ben bu çağda bunca olayın olduğu günümüzde yazı yazmakta ve konu bulmakta zorlanıyorum. Diyelim ki konuyu buldum. Bununla bitmiyor. Doğum yapan bir kadının çektiği sancı kadar şiddetli olmasa da beynimde çeşitli haller oluyor. Nasıl bir başlangıç yapacağımın hesabını yaparken finali nasıl bitireceğimi de hesap ediyorum.

Eğer konuyu uzun süre düşünüp araştırmasını yapmışsam sorun çıkmıyor. Yok, yazdım oldu mantığıyla hareket edersem yazdığım yazı benim tatmin etmeyeceği gibi topluma da bir şey veremeyeceğimin bilincindeyim.

Maalesef günümüz toplumunda kitap ve gazete okunmadığı gibi bu işleri yapanların yaptıkları iş çok hafife alınmaktadır. Kimi zaman esprisi yapılıp dalgası bile geçilmektedir. Çok konuşmak, çokbilmişlik toplumumuzun başta gelen hastalıklarından biridir. Yazılan bir esere kulp takmaktan tutunda “bunda ne var yahu, ben bunun kralını yazarım” a kadar birçok şey işitirsiniz.

...

Ancak yazıya geçmiş düşüncenin değeri vardır; geri kalanlar boş çırpınmalardan, rüzgârın alıp götürdüğü bir saatlik hayallerden, başka bir şey değildir.

(Emile Zola)

Bazı insanlar vardır ki her konuda fikir sahibidir. Ama bu fikirlerini yazı diliyle başkalarına aktaramaz. Bazı insanlarda vardır ki çok sığ bilgisi olmasına rağmen çeşitli yol ve yöntemlerle kendini çok şey biliyormuş gibi gösterip sayfalarca yazı yazabilir. Üç beş kelimelik kelime hazinesiyle yeri göğe, göğü yere kavuşturma marifeti gösterenlerde vardır.

İşte burada okuyucu devreye girer. Çok bilgisi olan kişiye bu duygu ve düşüncelerini yazıya aktarmasını istemeli, cesaret vermeli ve yönlendirmelidir. Diğer kişiye ise yazdıklarının bir yazara yakışmadığını bu konuların bu kadar basit olmadığını yazdıklarının okunmadığını söylemek gerekir ki. Herkes kendini bilsin. Yani “kış kışlığını bilmeli, kuşta kuşluğunu bilmeli” yoksa anarşi doğar.

Bir yazarda olması gereken en önemli özelliklerden biri de. Türkçeye hâkim olmasıdır. Türkiye’de Türkçeye başka bir ülkede yazacaksa o toplumun anadilini iyi bilmelidir. Yazdıkları kolay anlaşılabilir olmalı ve her yazım türünde olması gereken giriş-gelişme- sonuç bölümlerine dikkat etmelidir. Ayrıca Yazmak, anlatabilme sanatıdır. Yazı yazan kişi kendisini okuyana öyle anlatmalı ki okuyucu yazılandan bir akıntıda sürüklenir gibi etkilenebilmelidir.

Yazı yazmak bir sabır işi olduğu kadar büyük bir fedakârlıkta gerektirir. Bir şey bilen bir şeylerden rahatsız olanların rahatlama ve sesini duyurma aracı olduğu gibi, yazdığı yazılardan ötürü hayatını kaybeden, gözaltına alınan ve tutuklananlarda vardır.

Biz bir sistemin, bir projenin veya bir gücün temsilcisi olmadığımız için böyle bir sıkıntımız yok Allaha şükür. Sadece toplumu ilgilendiren, ülkenin birliği beraberliği ve insanlığın bir adım daha ileri gitmesi için yazılar yazan, okuyucular tarafından bir teşekkürle ödüllendirilen kişileriz.

...

Yazarlar, yazdıklarından sorumludurlar ve bu sorumluluk yazar öldükten sonra devam eder, bir eser meydana getirirken, yazarlara işte bu fikir hâkim olmalıdır.

(Samuel Smiles)

Evet, zoru başarıp bu yazıyı kaleme almış oldum...vesselam

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.