Cefalara, zorluklara, sıkıntı, ıstırap -acı,yıkılış yoksunluk ve çaresizliklere katlana katlana gelen insanların idealleri. Mutlak katlandıkları tüm bunlardan daha yüksek olur. Hele birde donanımlıysalar. En derinden etkilenerek insan gücünün başarısını geçen enerjiye arzuladıkları yönde (yetenek,yeterlilik meziyet,kabiliyet,karakter,kimlik, kişilik, başarı ve kendilerince kesinlik) kilitlenme-odaklanma,odaklanma potansiyelini üretme şansları mümkündür, mümkün olur ve tarih bu mümkün oluşlarla çok buluşmuştur. Bunun örnekleri bayağı mevcuttur, mevcut olacaktır.

İşte, bu nedenle yüksek başarıya ulaşmış insanların çoğunun sırlarındaki ilk basamak budur.Çünkü böyle insanların her şeyden; tüm olumsuzlardan daha yüksektir.Sabırla zamanlarını beklemeleri.

İşte böyle insanlar: tüm kuralları, tüm sistemleri, hatta tüm inançları altüst edebilecekleri kadar; hedefledikleri şeyleri yıkacak kadar sabır ve hiddete ulaşabilmeleriyle savaşların ve şiddetlerin bile yapamayacağı nokta atışlarıyla; eğer zeka ağırlıklı iseler daha iyisini oluşturuyorlar. Yok eğer akıl ağırlıklı iseler daha yıkıcı oluyorlar. Her ikisi de sabrı çok iyi kullanıyorlar.

Böyle insanların zihinleri, zekaları, akılları,şuurları yükselerek konuşmaları, zekalarını, akıllarını, eylemlerini-kendilerini yönlendirebilmeleriyle iradelerini bile aşarak. Tamamen ruhsallaşarak tüm donanımları bile kendilerine yetersiz kalarak. Daha da fazlasını istemenin çekim alanlarına giriyorlar. En zor kararları bile hiç çekinmeden bile veriyorlar.

Böyle insanlar,ters akıntılara bile kürek çekecek kadar kendilerine güvenip-inanıp; aslanın çenesindeki güce, kartalın pençesindeki yırtıcılığa ulaşıp da şeytanı bile korkutacak kadar duygulanıp iyiliklerin saygı duymalarına kötülüklerin ise karşılarında küçülmelerine hissiyat geliştiriyorlar. Güçleniyorlar ve böylesi pozisyonlarına girme vaziyetlerinde bulunduklarını kabullenici kendi haklılıklarının doğrultularına ulaştıklarını ruhsal bedensel ve zihinsel hissiyatla kabulleniyorlar. İşte mutsuzlukları şiddetli bakan, hayatları yürekleriyle,yüreklerini beslemeyenlerle yüreklerini yakanlarla-gönüllerini kıranlarla onurlarını rencide edenlerle yaşamış olduklarından dolayı veya. Yürekleriyle yaşamadıklarından dolayı. Nasıl bu şekilde yaşamış olurlarsa olsunlar aslında yarı ölü yaşamış olduklarından dolayı tamamı olan haklarından yer yüzüne ve gök yüzüne karşı! Asla vazgeçmemişlerdir ve kolay kolay geçmezlerde.

İşte sakın insanları yüreklerinden vurmayınız. Onurlarını kırmayınız ki onlarda sizi hedeflemesinler. Şu hayat bilgelik ve tecrübe bile değildir sadece. Hayatta insan böylesine geçerlilikleri her zaman bilip de uygulayabilir. Hayat ! kapristen, kinden,böbürlenmekten-benlikten-bencillikten-başkalarını bir hiç görmekten-aşağılamaktan- uzak bir yürekle yaşamaktır.

Ne mutlu bu şekilde temiz kalanlara; orijinalliklerini koruyup da kendi evrimi olan evinimleriyle var oluşlarının ilkeselliği olan denge ve değerliliklerle insan olabilmeye yönelmiş olabilenlere.

Her insanın bile kendi sevmediği yönleri vardır. Sevmediği yerleri olabilir elbette. Bunlar ruhsal-bedensel-sosyo-ekonomik-siyasal-kültürel olabilir ki. Bütün bunların insanın psikolojik konumlarından yansıdığı gibi sevdiği yönleri de aynı şekilde yansır. İnsanların karakterleri,huy-mizaçları mevcudiyetlerinin iniş ve çıkış hareketlilikleriyle anlamlarını biçimlendirdiği psikolojik konumları olarak yansıyıcıdır ki örneğin: güç ve kuvvet aynı zamanda yıkımcı potansiyelleriyle de doludur. Güçlü ve şiddetli despotların potansiyelcikleri zalimlikleriyle hak ve hür olmanın karşıtlıklarından yanadırlar. Duyarlılıkları devreden çıkartarak işleyen akıllarının bencillik genleriyle bütünleşmeleri zihin – zeka-duyarlılık erdeminin hükmünü geçersiz bırakarak tanrısallaşmanın tesirine kapılacak kadar kendilerini hak ve hür olmanın bile sahibi olarak görürler.

Yani nefsi merkezlerine ulaşarak bedenselleşmiş ruhlarının-bedensel ruhlarını ta kendileri olucu benliklerine ulaşarak. Evrensel ruhlarının yani gönüllerinin-kalplerinin fonksiyonlarını irdeleyici vaziyetler alarak bencillikleri,benlikleri,hükmedişleri hatta Tanrısallıkları çağrıştırma ya meyil ederler.

Elbette insanlığın sırları altın ve ölümsüzlüğün peşinde olmuştur. Tek kelime ile yıllardır mısır piramitlerinin sırlarını çözemiyoruz diyorlar. Oysa ki bence ölümsüzlük maksadıyla yapılmışlardır. İşte bu itinaya riayet edemedikleri için çözemiyorlar. Aslında baş yapıtlar ve çok yüksek başarılarının-uğraşılarının ulaşılmak istenenlerinde temelinde ölümsüzlük hevesleri yok değildir. Birinin gelişi de diğerini yıkmak maksadını taşımıyor demek değildir.

İnsanlığın tarihi kavgalar ve mücadelelerle dolu olsa da güç ne kadar ise haklılıkta o kadar oluyor dememek değildir. Filozoflar kendi doğrularını matematiksel doğrular olarak görürken peygamberler kendi doğrularını âhlaksak olarak vahiy emri kesinliğiyle gördüklerini tanrı buyruğu kesinlikleri olarak iddia edip bildirmişlerdir. O halde âhlak yaşamsal kesinliktir. Ve evrendeki hakimiyet evrensel âhlak dahilindedir ki! Hiç bir yıldır-hiçbir gök cismi sınırlarından taşmıyorlar, evrensel yasaların ( aksiyonların) dışına çıkmıyorlar. Evrende denge ve değeri sağlayan soyut varlık matematik değildir; uyum-olması gereken miktarlardır. Matematik eşittir miktarın rakamsallaşmasıdır. Yani asıl olan fizikidir-maddedir yani oluş bulunuş mevcudiyettir. O halde peygamberlerde haklıdır, filozoflarda haklıdır ancak!! Zafer yaradılışındır. Yani madde olarak algılanmayan fiziki olarak tarif edilemeyen, zihnin- zekanın düşünüp, aklın- şuurun algı netleşmesi yapamayacak kadar derinleşip sonsuza uzanarak biçimlendirilemeyip de, yetmeyip de sadece iman pratiğiyle kavranabilmiş olunandır.

Elbette iman ve ilim insanlığa fazilet sağlayıcı olmalıdır. İnsanlığın her mutlulukta ölçüsü orijinalliğinin korunmasıdır. İnsanlığın, ilmin-bilimin, inanmanın-imanın anlaşılır ve çözülür yada aşılmaz ve çözülemezliklerine ihtiyacı yoktur. İnsanlığın faydaya iffete, dürüstlüğe, yüreklere, gönüllere, saygıya, geçerli ve mutluluk getirici faziletle yüksek ruh hasletlerine ( orijinalliklerine-iyi meziyetlere) , doymaya- muhtaç olmamaya ihtiyaçları vardır.

Dünya durdukça, insanlık oldukça çok şey masaya yatırılıp anlayıp anlamayan, kabullenip kabullenmeyen, inanıp inanmayan, iman edip iman etmeyenler gibi nice meziyetler doğrultusunda olanlar hiç de eksik olmayacaktır. Bence herkes gönüllerince- yüreklerince – vicdanlarınca içeriklenirler.

Hiç yoktan ilk başlamaktır yaratılmak.

Zaten sır oradadır ulaşılamaz hiç yok oluşa.

Bize düşen kavramaktır, herkes insandır.

Kapasitemiz belli,sınırımız var.

Yürekten- gönülden habersizlerin daha da dar.

Kural düşünüş duyarlılıktır olmaz ise olmaz.

Tepeden bakma sakın çok çok sonsuzluktan.

Daha da ötesinde yaradılış var.

Edemem tarifini, gönlüm, yüreğim, vicdanım.

Kimseye değil bana böyle söylüyor.

Zihnim-zekam, şuurum-aklım biz karışmak.

Zaten bizim gücümüz yetmiyor teslim oluyor. Bu kadarız teslim diyorlar.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.