Malayanilikle etrafındakileri en fazla eğlendirenlerin ''hoş sohbet'' diye adlandırdıkları, insanları güldürebildikleri oranda sevilip arandıkları içler acısı bir dünya.

(Cahit Zarifoğlu)

Her şey insanı tanımamla başladı. Sonra nefrete yakın tiksinti, aykırılık denilen bir karşı duruş meydana geldi.

Herkes kraldı köle arayan, herkes dümene geçmişti küreği başkalarına çektirmek isteyen, asalak gibi bir duvara yaslanarak ayakta durmak isteyen ve bir unvan etikete sığınma ihtiyacı hisseden mahluktu insan!

Böyle, böyle

Birilerinin deh dediği dünyaya çüş demekle geçti ömrüm.

Bir çok şeyi dert edindiğim gibi, derdin sahibinden derman beklemeyi de öğrendim.

Fikrimi söylemek ve inandığım doğruda ısrar etmek özgüven vermiştir hep, sordular söyledim, anlattılar dinledim. Kabul etmesem de, sevmesem de benden ve benim düşüncelerimden taban tabana zıtlıklarla karşılaştım. Sabırla sebatla ve azimle, değerlerimi ve kutsalımı savunarak nice dağları denizleri aşıp zindanlara uçurumlara düştüm, cinnetin elinden kurtulmak için inancıma sarılıp aydınlığa kavuştum.

Onlar deh dedi, ben çüş dedim.

Eski kafam bir çok yeni kafa ile karşılaşsa bir çok hile hurda ve düzenbazlıkla karşılaştım, sonra zamane puştlarına bak ya deyip gülüp geçtim.

Bir dost meclisinde öyle çok şey anlatmış, öyle karalamış ve kötülemişim ki dünya düzenini ve ona tamah eden insanları, memnuniyetsizliğimi anlatırken hızımı alamayıp hakarete varan sözler sarf etmişim ki, dünyalığı çok, hali vakti yerinde olan bir arkadaş müdahale etme ihtiyacı hissetti.

Bana dönerek - Ağabey ben seni anlıyorum ama dünya nimetlerinden yeterince faydalanamıyorsun sanırım dedi.

Eğer öyle olmuş olsaydı sende bu düzene ayak uydurur şikayet ermezdin, o beğenmediğin yanında yöresinde görünmek istemediklerinle sorunun olmazdı, sefa sürer, şikayet etmezdin, demek suretiyle hızımı kesmiş oldu.

Ve nefis dediğimiz şeyin olunca azdığını, olmayınca sustuğunu anlatmak istedi diye düşünüp yorumladım kendimce!

-farkındalık-

kalabalıklar içinden geçtim, yalnızlığımı alarak

mahşer kalabalığında

kendi mahşerini yaşarmış insan

sevinç; bulutları aralayan anlık güneş

keder; gölgeleri kadar peşlerinde

biri diğerinin aynası

hiç bir fark yok yüzlerinde

dalgın adımlar

bir omuza çarpana kadar acısız

acısı kadar biri diğerinin farkında

(Arap Kurt)

Uzun uzun kendimden bahsedip karakter satacak veya kendimi farklı gösterecek değilim elbette, aciz ve günahkar bir insan olduğumu ve kendimi biliyorum. Hâl böyle olunca da kimseyi kınayacak ayıplayacak ve küçük görecek konumda değilim. Tersi bir durumda kimseyi de üstün görüp büyütmek gibi bir zayıflıkta yapamam!

Bunlar olurken ve bir savaş verirlerken üzerinde, öyle hızlı dönüyordu ki dünya, ne dünyayı durdurabildim! Ne de yalın ayak yapıldak peşinden koşanları.

Sonra dedim ki sana ne? her şeyin sahibi olanın işine karışma! O biliyor yarattığının içini niyetini ve başına musallat etti şeytanı.

Sen kendine bak, kendini düzelt, yetin, özenme, imrenme kıskanma ve deme ki hayret bu nasıl bir şey! insan bu denli alçalır mı! Veya bu denli erdeme iradeye, karaktere sahip olur uçar mı?

Hayvani yanını görmeyen ve bilmeyen bunu gizlemeye çalışan insan melek olabilir mi?

Sana çirkin görünen başkasına güzeldir.senin üzüntün başkasının sevincidir. Senin değersizin bir başkasının en kıymetlisidir. Ezcümle kimsenin kimseye diyeceği olmamalı, sevmiyorsa saygı duymalı diyorum.

-Yanıt-

Şöyle dedi

biri taşlara:

İnsanca davranın

Taşlarsa şöyle:

Sert değiliz yeterince

henüz

(Erich Fried.)

İnsanlara inanmayan ve güvenmeyen bir yapım olması hasebiyle, inanacak güvenecek ve sevmek gibi güzel bir duyguyu tatmak istememden doğal ne olabilir.

Bu âleme geliş sebebim, bir cana canlıya faydalı olmak ve Allahın verdiği bu ömrü dolu dolu yaşamak değil midir?

Dolu dolu deyince, mal - mülk, şan- şöhret, mevki- makam olarak anlaşılmasın, öyle anlaşılıp öyle bir ideale hizmet etmek ne kötü.

Demem o ki; Toplumda bir yerimiz ve görevlerimiz varsa, insanlarla birlikte yaşayıp dünyanın havasından güneşinden suyundan faydalanıyorsak yüz- göz olmaya, gayrı ciddi bir şekilde yapış yapış olmaya gerek yoktur. Mesafe, had- hudut ve kırmızı çizgilerimiz olmalı ki yalnızlık denilen o güzel şey üzerimizde iyi dursun!

Yalnızlık; insanlıktan uzaklaşmak, reddetmek, üstten bakmak ve kibirli olmak değildir asla.

Ben bunu sürüden ayrılmak ve kendine has bir durum olarak görüyorum .

Her şey insanlık için ve Allahın rızası için olmalı, insana indirgenip tekil bir kişiye hizmet iki kişi arasındaki alış - verişten öteye gitmez....vesselâm

Ne İçindeyim Zamanın

Ne içindeyim zamanın,

Ne de büsbütün dışında;

Yekpare, geniş bir anın

Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle

Uyuşmuş gibi her şekil,

Rüzgarda uçan tüy bile

Benim kadar hafif değil.

Başım sükutu öğüten

Uçsuz bucaksız değirmen;

İçim muradına ermiş

Abasız, postsuz bir derviş.

Kökü bende bir sarmaşık

Olmuş dünya sezmekteyim,

Mavi, masmavi bir ışık

Ortasında yüzmekteyim.

Ahmet Hamdi Tanpınar

Yazıma burada son verirken, Ramazan ayının Türk- İslam alemine hayırlar getirmesini yüce Allahtan niyaz ediyorum.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.