Dâhiler (dehâ) insanlar, çok nadir bulunan insanlardır. Dâhiler, normal-akıllı-muayyen insanlardan çok

farklı donanımlara sahiptir; Kişilikleri en farklı insanlardır. Dâhildin farklılıkları en fazla kişiliklerinde mevcuttur. Dâhilerin farklılıkları en fazla kişiliklerinde mevcuttur. Sıradan, akıllı, muayyen insanların şahsiyet, kişilik ve özellikleri; meziyet ve karakterleri ya da dar kalıplara sığdırılırken; dâhilerin ise okyanuslar gibidir. Tıpkı her insanın özelliklerinin birbirinden ayrı olduğu gibi dâhilerin birbirinden ayrıdır. Ancak! Dâhileri dahi yapan ortak özellikleri mutlak mevcuttur ki. İşte bu özellikleriyle

dâhiler farklılık sergilerler. Her şeyden önce gayet normâl -akıllı-muayyen insanların yüzlerine baktığımızda ruh ve bedenlerinin yansımalarını yüzlerinde görür gibi çözünürlük verebildikleri halde. Dâğilerin yüzlerinde ise adeta insanın sonsuz derinlikte kanıtlarcasına insanı ürkütmeden

ancak etkileyen bir melankolilik(hüzün-kasvet-takılmışlık) ile insana gülümsercesine - gözlerinin içerisi gülümsercesine bir bakış görürsünüz. Sıradan -akıllı-normal insanların pür irade ve dikkatleri günlük hayatlarının kazançları, çıkar ve kârları -menfaat ve yarar sağlamaları peşinde tatmin olmak, şan ve şöhret bulmak,nam salmak,makamda mevkide kalmak, mülk almak, istikbâl bulmak, zengin olmak ... vb gibileri üzerineyken. Dâğilerin böylesine hayatın gündelik hırsları

dikkatlerini hiç çekmez. Çünkü dâhiler kendilerini aşacak kadar kapasitelerinden, komplikasyonların böylesine olanlarından sıyrılmışlardır. Dâhiler insanların ortak

dertleriyle, sorunlarıyla haşır neşir olurlar. Dâğilerin beyinleri, pür dikkâtleri,dimağları insanlık için önemli, kesin-objektif olay; olgu, gereklilik, gereksinimli, sitematik ve ön faydalı oluşumlar üzerine engin dergâhlarını yani derin düşüncelerini zihin yorumlarını seferber ederler. Beyinlerinin içerisinde şekillenen yorumlarını sistemleri oluşturmada kullanırlar yani sistematikçidirler. Tüm dâğilerin ortak en belirgin özellikleri olan aşırı duyarlılıkları onları yalnızlığa sürüklemezse özünde toplumcudurlar. Dâhiler herkesi anlar ancak herkes onları anlayamaz. Çünkü sıradan,akıllı-normal insanlardan menfaat fışkırırken dâğilerin ise derinlik fışkırır. Oldukça derin, güçlü, kararlı ve yararlı kavramlara ulaşmayı önemseyen dâhiler; Özelliklede kendi hayatlarını bir birey olarak görüp fazlasıyla önemsemezler; fakat insanlığın önemi için elzem olucu kavramlara ya da onları oluşturmak veya geliştirmek için ufku bakış alanı derinliğinden ürettikleri gerektiğinde insanlığa sunarlar. Bilgi,yorum ve objektif derinliğine ulaşılmayan bilgelerin bile dâhilerdeki derinliğe ulaşa bilmeleri çok zordur. Dâhiler sosyo ekonomik -siyasal-kültürel olarak sebep

ve nedenlerini,oluşum ve şekillenmesini kavramak için taa derinliklerine inerek kimselerin göremediklerini görüp, bilmediklerini kavrayıp o denli ilgi oluştururlar. Özelliklede diğer insanların merkezleri daima çıkarlarıyla oluşurken, dâğilerin merkezleri evrendir-insanlıktır. Sıradan, akıllı

ve her şeyleriyle kendilerini en fazla önemseyen insanlar için mevcudiyet, aidiyet, memnuniyet önemliyken dâhiler için her şeyin nedeni önemlidir ve bencilliklerin esirleri olmazlar. Tükenmez araştırma, yetenek,ilgi ve meziyet ilişkilerinde kolay kolay yanılmayacak kadar objektif sonuçlara

ulaşmasını bilen dâhiler: Bilinenlerden bilinmeyenleri, görüşmelerden görünmeyerek, gizemleri açığa çıkarta bilmekle his ve sezgileri derinliklerinden gelicilikle yoğun duyarlılıklarını görüş, düşünüş,kavram ve yorum olarak ortaya çıkartmış olurlar. Yani sübjektif kaoslardan objektifleri görecek kadar güçlü bir iradeye ulaşabilmiş olurlar. Derin düşünüşlerinin büyüsü altında olan dâhileri insanlar sezdikleri zaman deli sanırlar ve damgalamaya çalışırlar oysaki bu

yanlıştır. Dâhilik delilik değil derinliktir. Her nimetin bir küfleri vardır ; her yükün bir taşınışı vardır; her insanın bir kendine özeli vardır.

İşte dâhilik ile delilik arasında ince bir çizgi olsa da,dâhiler sükunete ulaşabilmekle gönül insanlarıdırlar; gönülleri bilir ve gönüllerde dolaşırlar. Sıradan akıllı insanlar kâr, çıkar, kazanç

sağlamak amacıyla üretirken dâhiler ise insanlığın evrensel hüzün ve mutluluğu üzerine hesap yaparak kendi gönüllerinden ürettiklerini gönüllere hitaben üretirler. Bu nedenle evrensel huzur ve mutluluğun ustalarıdırlar. Dâhilerde amaç ön saflardadır. Akıllı, sıradan insanlar muhteşemi, ihtişamı, şanı, şöhreti,gücü,kuvveti,hükmetmeyi ortaya koyma

peşindedirler diyebilecek kadar hesapçıdırlar. Akıllı,sıradan insanlardan başlamak üzere akılları daha da yükselişe geçmiş olanların derecelendirilmelerine göre çıkar çabaları, fazla

kazanımları, sahip olma uğruna yönelişleri,sahiplenmişlerdi daha güçlü olabilmek gibi amaç ve gayeleri yönünde yoğunlaşırken; dâhiler ise fayda ve güzellikler sunabilmeyi

bireyler,toplumlar,şehirler,ülkeler,devletler,yönetimler uğruna idealize ve realize edebilme gayretleriyle vasıflandırıcı olurlar. Dâhiler ilgi alanları dışında diğer insanlardan daha sıradan, garip, tuhaf, ilginç hatta gülünç duruma bile düşebilirler. Çünkü arzuları yüksek hedefleri uğruna bitmek tükenmek bilmeyen bir uğraşıyla yapayalnızdırlar. Yani diğerlerinin kabullendiği çıkarcılığı merkezlerine almalarına karşı dâğilerin tutumu zihni zekalarını hareketliliklerinden

oluşan dehâlarıyla yüksek ruh hasletleriyle ispatlanıcı derin düşünüş beyinlerinin enerjisidir ve bu enerjilerini insanlığa sunarlar. Hangi zamanlarda olursa olsun,hangi dönemlerde sahnelenirse sahnelensin özelliklede uygarlıkların birer halkası olan medeniyetlerin devinimleri, devam süreleri,değişim ve dönüşümleri uğruna sosyo-ekonomik-siyasal-kültürel getirilerin önemi ile başta önemli coğrafyalarda olmak üzere dalga dalga yaygınlaşarak insanlığın-dünyanın değiştirilmesi veya başka bir çağa dönüştürülmesi asla ve asla dâğilerin başlatmasının dışına şimdiye kadar çıkılamamıştır. Hiçbir kurum, kuruluş, güç, kuvvet, arzu, heves ve çok çeşitli baskınlık yüklenişleriyle donanımlılık kararlılıklarıyla maalesef istenildiği kadar ihtişamlı ve muhteşem

oluşumlardaki amaç ve farklılıkların niyetleri kesinlik ve özellikleri dünyaya hükmediş ve dünyayı değiştiriş kararlılıklarını dâhilerden daha geçerli olarak yeryüzüne sunamazlar. Güçler ve güçlülükler kendilerine inanmış ve inandırmış olsalar bile kendilerindeki özgün başarılarının

kabulünde dâhilerin varlığını haricinde geçerlilik gösteremezler. İnsanlığı değersizleştirici dürtülerinin derinliklerinde saklanarak tüm dünyayı değiştirmeye kalkışan hangi kurum, kuruluş, yapılanma kendilerini nasıl dizayn ederse etsinler, hissiyat ve şuurlarıyla benliklerini algılayarak

istediklerini tamı tamına genel manada hedefledikleri dünyayı kendilerine göre dizayn etmeye kalkışsalar bile dâhilerin tanımladıklarına uygun olamazlar. Çünkü ! tutarlılığın yüzdesi kesinlik üzerinedir ve inanılan tanımlamalar geçerlilikleri, gereklilikleri ve getirileri genelleme uğruna beğendiricilik ölçüsüyle ele alınarak inandırıcı olduğunda mutlak açıklığın herkesin yararına olma hakikati bakımında ortaya çıkıcı incelikle uzlaşma sağlana bilmiş olacağından esaret zinciri değil de medeniyet zincirlemesinin halkalarına yüklenen zaman hakikatlerin geçmiş ve geleceklerinin hemen hemen hepsinin de geçerliliği özellikle gelişim ve devinim,değişim

ve dönüşüm uygunluklarını medeniyet tanımının en geçerlilik sınırlarına yaklaşıcı dâhiler yaradılışın yani orijinalliğin yani asıl olanın -var oluşun temek ilkelerine yakınlaştırıcı unsurların bileşkeleriyle yapılanmaları sistematikleştiricilik bakımından eserler,başyapıtlar,sanat yapıtları

sunmanın dehalarıdır ki. İşte bu çıkışın belirginleşmesi=Dünyayı ancak dâhiler değiştirirler. Çünkü

yazarlar,çizerler,düşünürler her lüzumlu olan şeyi kalemlerinden dökerler. Gidin Roma'ya, gidin

Rönesans'a... Bu hep böyle olmuştur.gelecekte de aynı olacaktır. Çünkü dâhiler insanlığın koruyucu melekleridir. Yüksek ruh hasletlerinden oluştuklarından mevcudiyetlerinde şeytanilikler barındırmayan kişilikleri - şahsiyetleri en farklı insanlardır. Darma dağın edilerek çok yönlü hilelerle ulus devlet olabilmeleri,kalkınmaları, kendilerine yetebilmeleri zayıflatılarak, muhtaçlıklara düşürülerek söz sahibi olmaları ellerinden alınacak kadar geçersiz konumlara mahkum edilerek her an korku, güvensizlik, kargaşa, dönüşe... dolu birer dönüştürülmüş ülkelerde ne kadar gelişmeler olabilir ki? Dâğilerin yetişebileceği şahsiyetlikler oluşturulabilir ki? İşte bir dâhinin insanlığa hitabı ancak şu şekilde olur ve anlayan anlar.

Ben ne insanlar gördüm, dağ gibiydiler.

Dal gibi kaldılar.

Ben ne insanlar gördüm, bülbül gibiydiler.

Lal gibi oldular.

Benim kinim değil, amacım olur insanlığa.

Bende intikam olmaz şu insanlığa karşı.

Yarısı hilkât, yarısı garibe, beridekiler çaresiz, ötekiler biçare.

Ben ne insanlar gördüm, hiç farkı yok.

Çoğu benim gibi zavallı, ne yazar olsa da kimi anlı kimi şanlı.

Avatar
Adınız
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Kentay 4 yıl önce

Harika bir yazı